
27 Kasım 2023 tarihinde Kürdistan ve Türkiye’deki birçok cezaevinde bulunan siyasi tutsaklar, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün sağlanması talebiyle açlık grevi eylemine başladı. Bu eylem, şu anda ikinci ayını geride bıraktı. Açlık grevine katılan hasta tutuklu Elif Çetinbaş, eylem hakkında konuştu.
Çetinbaş, Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutuklu olduğunu ve tüm cezaevlerinin hukuksuzluk konusunda yarıştığını belirtti. İnsan Hakları Derneği gibi sivil toplum kuruluşlarının raporlarına da yansıyan bu hukuksuzluklar arasında “eşitlik ilkesine aykırılık” ve “yaşam hakkı ihlali” gibi uygulamalar olduğunu söyledi. Ayrıca, infaz süreleri dolmuş olan birçok tutsağın keyfi sebeplerle serbest bırakılmadığını ifade etti. S Tipi ve “Yüksek Güvenlikli Cezaevleri”nin ise Ortaçağ yeraltı zindanlarına benzer şekilde yeni işkencehaneler olarak işlev gördüğünü belirtti. Sağlık Kurulları ve Adli Tıp Kurumları’nın ise siyasi tutsakların “ölüm kararlarının” altına imza atan siyasallaşmış kurumlar olduğunu dile getirdi. Cezaevlerinin genel kabul gören boyutunun dışında adaletin öldüğü bir gerçekliğin artık herkes tarafından kabul edildiğini sözlerine ekledi. Yargıtay’ın da “son çivi”yi çaktığını belirtti.
Çetinbaş, bu hukuksuzluklardan toplumun her kesiminin etkilendiğini söyledi. Türkiye’deki cezaevlerindeki hukuksuzluğun özel bir politika olduğunu özellikle İmralı Ada Cezaevi’nde uygulanan eşi benzeri görülmemiş bir tecrit ile birlikte olduğunu belirtti. Bu nedenle “Öcalan’a özgürlük, Kürt sorununa demokratik çözüm” sloganıyla başlatılan açlık grevleri ve yaşanan sorunlar, bu tabloya göre çok da önemli değilmiş gibi görünüyor.
Çetinbaş, “Abdullah Öcalan’a özgürlük, Kürt sorununa demokratik çözüm” kampanyasının taleplerinin birbirine bağlı olduğunu vurguladı. Öcalan’ın Kürt halkını temsil ettiği gibi, Kürt halkının da Öcalan’ı temsil ettiğini söyledi. Öcalan’ın yakalandığı dönemde “Kürt sorunu da bitti” denildiğini hatırlattı. Ancak, Öcalan’ın bitirildiğini düşünenlerin bu iki gerçeği birbirinden ayırmadığını belirtti. Uygulanan hukuksuzluklar ve ağır tecrit, bu durumu bize gösteriyor. Bu nedenle bu gerçeği fark etmeli ve Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün aynı zamanda Kürt sorununun demokratik çözümü olduğunu anlamalı ve doğru bir şekilde anlatmalıyız.
Açlık grevi eyleminin tarihi zorunlulukların yerine getirilmesi açısından çok önemli olduğunu ifade eden Çetinbaş, 9 yıldır cezaevinde bulunan biri olarak açlık grevlerinin bir devrimci tutsağın en etkili mücadele yöntemlerinden biri olduğunu bildiğini söyledi. Bedeni açlığa yatırmak, nefis mücadelesinin en büyüğüdür. Devrimcilerin de böyle yaptığını belirtti.
Çetinbaş, Kürtlerin birlik olmaması ve tarihi sorumluluklarından kaçınması durumuna da dikkat çekti. Ancak bugün bu gerçeklerin Abdullah Öcalan’ın yoğun çabalarıyla ortadan kalktığını belirtti. Kürtlerin artık eski Kürtler olmadığını ve tarihin tekrar etmesinin Kürtlerin kaderi olmadığını söyledi. Ayrıca, Öcalan’ın ortaya koyduğu paradigmanın sadece Kürtlerle sınırlı olmadığını belirtti. Bu paradigma, tüm halkların kurtuluşunu amaçlayan eşitlikçi, ekolojik ve kadın özgürlükçü bir toplum paradigmasıdır. Bu nedenle, sadece Kürtler değil, tüm demokratik güçlerin tarihi sorumluluklarını yerine getirmesi ve birbirlerini bırakmadan bu süreci sahiplenmeleri gerektiğini söyledi. Birlik olursak, bu organize kötülüklerin üstesinden gelebiliriz. Bu aynı zamanda insan olmanın gereği olarak yaşama karşı sorumluluğumuzdur. Çetinbaş, Nietzsche’nin dediği gibi, “Yaşama karşı sorumluluğumuz daha yücesini yaratmaktır” sözleriyle konuşmasını sonlandırdı.