
Türkiye Komünistlerinin Platformu, Mustafa Suphi Vakfı’nda yaptığı basın toplantısı ile kuruluşunu ilan etti. Çağrıcılar arasında Halit Erdem (DİSK T. Maden-İş eski Genel Sekreteri ve TKP MK eski üyesi), Turhan Ata (DİSK eski GYK ve Bank-Sen eski MYK üyesi), Mahmut Mengüllüoğlu (İGD Kurucularından ve MYK eski üyesi), Kemal Atakan (Mustafa Suphi Vakfı Başkanı), Armağan Barışgül (Politika Gazetesi Sorumlu Yazıişleri Müdürü) gibi isimlerin olduğu basın açıklamasında açıklamayı Mustafa Suphi Vakfı başkanı Kemal Atakan okudu.
Kemal Atakan, salonda Tekirdağ, Kocaeli, Bursa, Ankara, Eskişehir, İzmir, Antalya, Mersin, Antep, Hatay, Samsun, Artvin’den yoldaşlarının katılabildiğini belirterek, “Diyarbakır, Mardin, Batman, Adıyaman, Van, Adana, Trabzon, Rize, Konya, Yalova, Düzce, Bartın, Zonguldak, Adapazarı, Almanya, İsviçre, Avusturya, Fransa, Hollanda, Danimarka, İsveç, Rusya, Kazakistan, Avustralya, Kanada’dan katılamayıp da başarı dileklerini ileten yoldaşlarımıza teşekkür ediyoruz” diyerek Türkiye Komünistlerinin Platformu kuruluş açıklamasını okudu.
“TKP’nin 105. Kuruluş Yıldönümü Üzerine Sözümüz, Barış ve Demokratik Toplum Süreci Hakkında Görüş ve Yaklaşımlarımız, Türkiye Komünistlerinin Platformu” başlıklı 3 bölümden oluşan basın açıklamasında “Türkiye Komünistlerinin Platformu, görüş ve düşüncelerimizin yaşama geçirilmesi için faaliyetlerine başlayacak bir girişimdir. Bir parti değildir. Basın Toplantısına davet eden sembolik olarak temsil niteliğindeki arkadaşlarımızdan, yoldaşlarımızdan ibaret değildir. Bu Platformu sadece TKP geleneğinden gelen yoldaşlar ile sınırlamadan, TKP geleneğinden gelmesine rağmen bugün farklı değerlendirmeleri olan, Marksizm-Leninizm’i teorik olarak bir dünya görüşü olarak kabul eden dostlarımız, arkadaşlarımız ve yoldaşlarımız ile birlikte yürütmek ve geliştirmeyi amaçlıyoruz.” dendi.
“Türkiye Komünistlerinin Platformu kendi görüş ve politikalarını bir Bildirge niteliğinde kaleme almak durumundadır. Ancak bizler çağrıcılar olarak böyle bir dökümanı ortaya koyup “buyrun kabul ediyorsanız gelin katılın” demiyoruz. Bu Bildirgeyi birlikte hazırlayalım görüşünü savunuyoruz.” denilen basın açıklamasının tamamı şu şekilde:
Değerli Basın Emekçileri,Değerli Misafirlerimiz,Değerli Yoldaşlar, Dostlar.
Hepinize hoş geldiniz der sizleri saygıyla selamlarız. Basın toplantımız için çağrıda bulunan yoldaşlarımızı ayrıca selamlıyoruz. Yurtdışında ve Şehir dışında oldukları için bugün aramızda olamayan Ömer Ağın ve Bahattin Seven yoldaşların selamlarını iletiyoruz.
Aramızda Tekirdağ, Kocaeli, Bursa, Ankara, Eskişehir, İzmir, Antalya, Mersin, Antep, Hatay, Samsun, Artvin’den yoldaşlarımız var. Kendilerini selamlıyoruz. Diyarbakır, Mardin, Batman, Adıyaman, Van, Adana, Trabzon, Rize, Konya, Yalova, Düzce, Bartın, Zonguldak, Adapazarı, Almanya, İsviçre, Avusturya, Fransa, Hollanda, Danimarka, İsveç, Rusya, Kazakistan, Avustralya, Kanada’dan katılamayıp da başarı dileklerini ileten yoldaşlarımıza teşekkür ediyoruz.
Bize bu etkinlik için salonu kullanıma açan Mustafa Suphi Vakfı Yönetim Kurulu’na teşekkür ediyoruz. Bu organizasyonun hazırlanmasında emeği geçen tüm yoldaşlarımıza özellikle teşekkür ediyoruz.
Değerli Dostlar. Üç bölümlük bir basın açıklamamız olacak.
1. TKP’NİN 105. KURULUŞ YILDÖNÜMÜ ÜZERİNE SÖZÜMÜZ:
Bugün 10 Eylül 2025. Bundan tam 105 yıl önce bugün Türkiye Komünist Partisi Bakü’de yapılan ve üç gün süren Kuruluş Kongresi sonucunda 10 Eylül 1920’de kuruldu.TKP Kuruluş Kongresi öncesi aynı salonda 1-7 Eylül 1920 tarihleri arasında Doğu Halkları I. Kongresi gerçekleştirilmişti.
Başlarken kısaca 105 sene geriye gidelim. Kuruluş Kongresinde onaylanan TKP 1. Programı’nda partinin Türkiye için yönetim şekli şöyle tarif edilir;
1- Monarşik yönetimlerde işçi halk despot hükümdar ve memurların zulmü altında ezildiği gibi demokratik denilen meşrutî hükûmetlerde de idare ve parlamentarizm ve halkçılık adı altında ayrıcalıklı tabakalar, yine vali ve hanların temsil ettikleri zenginler elinde tekel haline giriyor. İşçi ve köylü sınıfları, ayrıcalıklı sermayedarlar sınıfının çıkarlarına alet oluyorlar.2- İşçi ve Köylü şuralar cumhuriyeti ise, emek sarf etmeksizin yaşayan asalak sınıflar hariç olmak üzere halkın çoğunluğunu etrafında toplayarak işçilerin işleticiler tarafından soyulmasına nihayet verecek her türlü çareyi temin eder. Şûrâlar cumhuriyeti hükûmet ve kızıl ordu teşkilâtıyla kapitalizm ve emperyalizmin proletarya sınıflarıyla mazlum milletleri saran esaret zincirlerini kırarak dışarda milletler arasındaki kardeşliği genişletmeye, içerde ise bütün varlığıyla yoksul ve işçi halk arasında medenî ve hayatî yeni bir devir açmağa liyakat ve iktidar gösteren, sınıfları ortadan kaldırarak her türlü savaş ve katliam felaketlerini ortadan kaldıran, aydınlık ve mutlu bir geleceğe doğru götüren, kapitalizm ile komünizm arasındaki geçiş dönemine ait, geçici bir hükûmet şeklidir.3- Parti, halkçılığın en yüksek bir şekli olan işçi ve köylü şûrâlar cumhuriyetinin kuruluşu yolunda yorulmaksızın çalışmak ve bunun için her şeyden önce basın ve yayını, ezilen sınıfların egemenliğini temsil eden bu hükûmet şeklini kendilerine sevdirmeği görev bilir.4- Sırf dinsel mahiyetteki eğitim, öğretim ve ibadet meselelerini her milletin seçimine bağlı bir cemaat işi olarak algılar ve böylece “vicdan özgürlüğü” nün kesin şekilde teminini ve hiç kimsenin inancından dolayı baskı görmemesini hareket noktası kabul eder eder.5- T.K.P. sermayedarlığın üzerindeki zulüm ve baskısını yıkarak sermayedarlık ilişkilerinden doğan her türlü savaş ve katliama son vermek ve bu suretle insanlık âlemini barış ve esenliğe erdirmek maksadını takip ettiğinden, dinlerin ve milliyetlerin insanlar arasında karşılıklı nefret ve düşmanlık doğuran hurafelerine karşı mücadeleyi bir görev bilir.6- T.K.P. sermayedarlara ve bilumum egemen sınıflara nüfuz ve kuvvet veren ve muhtelif milletleri temsil davasında bulunan dinsel kurumların hükûmetten ayrılarak cemaat teşkilâtı halinde bırakılmasını zorunlu kılar.7- T.K.P. muhtelif milletlere mensup devrimci işçi ve köylü sınıfları arasındaki eski düşmanlıkları kaldırmak için aşağıdaki kesin çözümlere girişir:(elif) Dil ve kültür açısından her milletin tam hürriyetini temin eder ve bu itibarla bir veya diğer millete ait olan her türlü ayrıcalığı ortadan kaldırır.(be) T.K.P. hükûmet teşkilâtında muhtelif milletlere mensup işçi ve köylü şûrâlar cumhuriyeti oluşturulmasını kabul ve “özgür milletlerin özgür birliği” esasında olmak üzere federasyon usulünü tercih eder.(pe) Parti işçi ve köylü sınıfları da tamamen ayrı ve bağımsız yaşamak cereyanlarına kapılmış olan milletlerin arasında kanlı çatışmalar çıkmasına yer vermemek için bu gibi meselelerin “plebisit” usulüyle: Genel oya baş vurarak çözülmesine işaret eder.
Özet olarak amaçlanan şudur:1. İşçi – Köylü Şuraları Cumhuriyeti2. Federasyon3. Din ve Devlet işlerinin ayrılması4. Ulusal sorunun çözümü ve gerekirse referandum.
105 yıl sonra bugün aynı sorunları tartışıyoruz. Çünkü bu sorunların hiçbiri çözülmedi. Burada bir virgül koyarak TKP’nin 1920’den sonra hangi koşullar altında mücadele ettiğine kısaca değinelim.
TKP’nin kurucu ilk Başkanı Mustafa Suphi, ilk Genel Sekreteri Ethem Nejat toplam 15 yoldaş, 28/29 Ocak 1920 gecesi Trabzon Sürmene’de Karadeniz’in karanlık derin sularında katledildiler. Yoldaşlarımızın mezarları toprak değil Karadeniz’dir… Neden katledildiler? Bunun yanıtını I. Meclis’in Gizli Oturum Tutanaklarında Mustafa Kemal’in ağzından okumamız mümkün. Halbuki Onbeşler Ulusal Kurtuluş Savaşı’na ve Yeni Türkiye’nin kuruluşuna katılmak için Ankara’ya geliyorlardı. Bizim görüşümüze göre Onbeşlerin katli Cumhuriyetin kuruluşu sürecinde ilk kırılma noktasıdır. Ondan sonra tüm gidişat yön değiştirmiştir. Daha sonra Çerkes Ethem TKP ile bağlantılı olduğu savıyla katledilmiştir, Yeşil Ordu TKP ile bağı olduğu gerekçesi ile lağvedilmiştir, 1. Meclis’te 2 gün Dahiliye Nazırlığı yapabilen Nazım Resmor TKP ile bağı olduğu için aforoz edilmiştir… 1920’den günümüze binlerce TKP’li komünist katledilmiş, işkencelere uğramış, zindanlara atılmış, sürgün edilmişlerdir. TKP MK üyesi Nazım Hikmet, Sabahattin Ali, Orhan Kemal gibi büyük sanatçılar sadece TKP’li oldukları için zindanlara atılmış, Sabahattin Ali örneğinde olduğu gibi katledilmişlerdir. TKP MK Genel Sekreterleri Yakup Demir (Zeki Baştımar) ve İsmail Bilen sürgünde can vermişlerdir. Kamuoyunda TİP Genel Başkanı olarak tanınan aslen TKP’li olan Behice Boran sürgünde yaşamını yitirmiştir. TKP MK üyesi Mustafa Hayrullahoğlu 12 Eylül askersel faşist diktatörlüğünün işkencehanelerinde katledilmiştir. Aynı şekilde TKP Bursa İl Komitesi üyesi Ahmet Hilmi Feyzioğlu Emniyet’te camdan atılarak katledilmiştir. DİSK’in efsane Başkanı büyük işçi önderi Kemal Türkler, TÖB-DER Genel Başkanı öğretmen Talip Öztürk TKP’li oldukları için sivil-resmi faşist çeteler tarafından katledilmişlerdir. Meryem Karakız, Sinan Hepşen, Hüseyin Güzel, Nevzat Bulut, Mehmet Çakmak, Enver Kurt, Hürriyet Er, Levent Taşçıoğlu, Aytekin Taş, Fevzi Kuruçay, Ahmet Doksanbir, Efraim Elvan… ve bu arkadaşlarımıza adlarını sayarak bitiremeyeceğimiz yüzlerce katledilen TKP’li genç, kadın ve işçiyi de eklemek gerekir. En son 10 Ekim 2015 Ankara Gar Katliamında yeni nesil TKP MK üyesi Tayfun Benol katledilenler arasındaydı.
TKP 70’li yıllarda işçilerin DGM Direnişi ile Hükümeti dize getirirken, 1976’da DİSK öncülüğünde 1 Mayıs üzerindeki yasağı kırarken ve 1977, 78,79 yıllarında milyonluk 1 Mayıs kutlamalarına imza atarken, 1979’da MESS’e karşı Genel Grev örgütlerken ve daha bir dizi yığınsal işçi, emekçi, köylü eyleminde bu kayıpları vererek mücadelesini yükseltti. 12 Eylül’den sonra ise binlerce yoldaşımızın yargılandığı TKP Davaları da bu mücadeleye karşı işbirlikçi oligarşinin intikamıydı. 800.000 üyeli DİSK, 1,5 milyon üyeli Köy-Koop, 60.000 üyeli İGD, 40.000 üyeli İKD, 30.000 üyeli İLD, onbinlerce üyeyi kapsayan, her mahallede örgütlenen Halk-Koop tüketim kooperatifleri, onbinlerce üyeyi kapsayan Köy-Der’ler, Çırak-Der’ler, İlerici Mimarlar Dernekleri ve bir dizi mesleki demokratik kitle örgütü bu fedakarlıklar ve verilen canlar ile yaratıldı.
TKP işçi sınıfının örgütlenmesinde belirleyici bir rol oynadı. Bugün “TKP” adını taşıyan icazetli sahte parti işte bu geleneği yok etmek için yeminli TKP düşmanı bir grup küçük burjuva aydına kurdurulmuştur. Onlar bugün burunları kanamadan ve hiçbir bedel ödemeden efendilerinin gölgesinde rol kapmaya çalışmaktadırlar. Ancak artık buna bir nokta koymak gerekmektedir.
… Şimdi virgül koyduğumuz yere dönelim. 1920’lerde TKP’nin uğruna kurulduğu ve mücadele ettiği amaçlar bugün yine gündemimizde. Böylece ikinci konuya geçebiliriz.
BARIŞ VE DEMOKRATİK TOPLUM SÜRECİ HAKKINDA GÖRÜŞ VE YAKLAŞIMLARIMIZ:
22 Ekim 2024’te Devlet Bahçeli’nin MHP Meclis Grup Toplantısında yaptığı konuşma ile başlayan ve 27 Şubat 2025’te Abdullah Öcalan’ın çağrısı ile karşılık bulan Barış ve Demokratik Toplum Süreci bizce Türkiye açısından yaşamsal önemde bir süreçtir. Birinci bölümde değindiğimiz ve 102 yıldır çözülmeyen Türkiye’nin idari sorunları birike birike bugünlere geldi. 15 Ağustos 1984’de Eruh-Şemdinli Baskını ile başlayan silahlı çatışma dönemi 41 yıl süren bir savaşa dönüştü. İki taraftan onbinlerce genç toprağa düştü, ülkenin ekonomik kaynakları savaşa kanalize edildi, köyler yakıldı, siviller öldürüldü, yerleşim alanları boşaltıldı, halk zorunlu sürgün edildi. İki savaşan taraf arasında barış için müzakerelere başladığına göre bu savaşın savaş anlamında kazananı olmadığı sonucunu çıkarabiliriz. Kuşkusuz Kürt siyasal hareketi, kendini fesih ettiğini açıklayan PKK, Kürt halkı arasında ulusal bilinç yaratma, örgütlenme ve Türkiye genelinde hem devlet hem de kamuoyu nezdinde Kürt halkının ulus olarak varlığının kabul edilmesini sağladı. “Türkiye’de Kürt yoktur, dağlarda kara basarken kart kurt sesi çıkaran Türkler vardır” söyleminden “Kürt kardeşlerimiz” söylemine geçiş yapılmıştır. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra Kürt illerini ve bölgeyi “Mahrumiyet Bölgesi” olarak adlanarak değersizleştirilen ve yok sayan siyasal zihniyet ile 12 Eylül’den sonra sınır çizerek “Olağanüstü Hal Bölge Valiliği” ilan eden zihniyet aynı zihniyettir. Bu gerçekleri değerlendirince aklımıza acaba “Bölücü” kim sorusu gelmesi kadar doğal bir durum olamaz.Ekonomik, kültürel ve sosyal olarak onyıllarca yatırım yapılmayan Kürt illeri çatışma ortamı gelişince ve halk ulusal bilincine sahip olunca strateji değişikliğine gidilerek bölge dikkate alınmaya başlanmıştır. Bu yolla Kürt siyasal hareketi halkın nezdinde soyutlanmak istenmiş ama devlet bu taktiği ile de başarılı olamamış, kuşkusuz ki yatırıma hayır demeyen halk siyasal tercihini Kürt siyasal hareketinden yana kullanmıştır. Devlet bu sefer de defalarca halkın iradesi ile seçilen belediyelere kayyumlar atayarak anti-demokratik politikalarını uygulamaya devam etmiştir. Ancak bu “önlemlerin” hiçbiri devlet açısından arzulanan sonucu yaratmamıştır. Tüm inkarcı, asimilasyona dayalı, baskı ve zor kullanarak umulan çözüm önlemleri etkisiz kalmıştır. Bu yaptırımların ve pratiğin tümü savaşın sebebi olmuştur. Kısacası savaş sebep değil bir sonuçtur.
Şimdi bu yanlıştan dönülmeye çalışılıyor. Tüm yaşananlar, kayıplar ve yaratılan hafızaya rağmen barış en küçük çatışma ve savaştan daha iyidir. Kazananı olmayan bir savaş akla ziyandır.
Halbuki Erzurum ve Sivas Kongreleri ile başlayan tüm Anadolu ve Rumeli halklarının birlikte sürdürdükleri bağımsızlık ve özgürlüğü hedefleyen Ulusal Kurtuluş Savaşı ne denli kıymetli başlamıştı. Siyasal anlamda komünistlerin tasfiyesine rağmen komünistlerin de içinde olduğu mücadele baştan varılan mutabakat temelinde 23 Nisan 1920’de Birinci Meclis’in kuruluşu ile taçlandı. 1921 yılında Birinci Anayasa kabul edildi. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı birlikte yürüten güçler, komünistlerin büyük kayıplarına rağmen Birinci Meclis çatısı altında toplanabildi. Sonra Londra Konferansı, Lozan Anlaşması derken 29 Ekim 1923’te yeniden bambaşka bir Cumhuriyet kuruldu. “Egemenlik kayıtsız şartsız Türk Milletinin” oldu. Herkes Türk kabul edildi. Birinci Anayasa’da Kürtlerin sahip olduğu Muhtariyet, Lazların sahip olduğu Lazistan Sancağının üstü çizildi. Rumlar, Ermeniler tekrar sürüldü, sıra Alevilere ve Kürtlere geldi. Katliamlar, idamlar, zorla göçler yaşandı.
Bize göre şimdi tüm zorluklarına rağmen sürdürülmeye çalışılan Barış süreci Demokratik Toplum perspektifi ile birleşirse 102 yıldır süren hatanın düzeltilmesi için ilk ciddi adımlar atılmış olacak. Kuşkusuz ki komünistler açısından bu ideal bir çözüm değildir. Biz daha fazlası için, sosyalizm için mücadele ediyoruz ve etmeye devam edeceğiz. Ancak bunu toplumsal ilerleme ve siyasal düzenin demokratikleşmesi açısından bir kazanım olarak değerlendiriyoruz. Onun için de tüm samimiyetimiz ve bilincimiz ile bu süreci destekliyoruz. Ülkenin demokratikleşmesi yönünde atılacak her adımın işçi sınıfı ve ezilen yoksul emekçi katmanların örgütlenmesi, mücadelesi, siyasal ve ekonomik açıdan yeni kazanımları elde etmesi için daha uygun koşullar yaratacağını ön görüyoruz. Sınıfsal ve ulusal sorunların çözülmesi için varılacak mutabakatın yeni bir Anayasa’ya yansıtılması ve bu uğurda bu süreci ilerletmek için üstümüze düşeni yapmayı bir görev olarak görüyoruz. Müzakere sürecinde Kürt Siyasal Hareketi adına baş müzakereci olan ve sürecin başarıyla sonuçlanması için kendi tarafında cesur ve kararlı adımlar atan Abdullah Öcalan’ın tutukluluk ve çalışma koşullarının sürecin ihtiyaçlarına uygun olarak düzenlenmesi gerektiğini savunuyoruz.
Bu nedenle, TBMM çatısı altında kurulan “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu”na değer veriyor, bunun tek başına yeterli olamayacağını, Barış ve Demokrasi mücadelesinin toplumsallaşması için bıkmadan, yorulmadan faaliyet yürütmeyi gündemimize alıyoruz.
Burada süreci olumsuz yönde etkileyebilecek ve ülkenin tüm dengelerine etki edebilecek bir konuya değinmekte yarar görüyoruz. İktidar CHP’ye savaş açmış durumda. Belediyelere atanan kayyumlar, görevden almalar, baskı ve tutuklamalar CHP’nin alışık olmadığı durumlarla karşı karşıya kalmasını getirdi. Bunun nedeni kuşkusuz CHP’nin elde ettiği seçim başarılarıdır. CHP’nin DEM Parti ile girdiği “Kent Uzlaşısı” niteliğindeki seçim ittifakı ayrıca AKP’yi rahatsız ediyor. Onun için hem CHP’yi zayıflatmak, gerekirse bölmek için elinden geleni yaparken, diğer yandan CHP ile DEM Parti’nin arasını bozmaya çalışıyor. Bu senaryo da yürüyen süreç için bir tehlike arz ediyor. CHP’ye karşı yürütülen bu imha operasyonuna kesin olarak karşı çıkıyor, CHP ile dayanışmamızı ifade etmek istiyoruz. Tarihi boyunca devlet şiddeti ile bu denli karşı karşıya kalmamış olan CHP açısından zorluğunu ayrıca anlıyor, CHP’nin 102 yıllık tarihi süresince ortak olduğu haksızlıklar ile ilgili yüzleşme ve özeleştirinin ise ülke siyaseti ve genel anlamda demokratikleşmeye olumlu itkisi olacağını da düşünmekten kendimizi alamıyoruz. Ancak şimdi bu konuyu bir kenara bırakıp anti-demokratik uygulamalara karşı CHP ve kitlesi ile dayanışma içinde olduğumuzu açıklıyoruz. CHP şimdi DEM Parti ve Türkiye’nin tüm devrimci, sosyalist güçleri ile ortak mücadeleyi güçlendirerek bu provokasyonu boşa çıkarabilir. CHP’nin yoğunlaşacağı böyle bir birliktelik ülkede barış ve demokrasi mücadelesini birkaç adım ileri götürür.
TÜRKİYE KOMÜNİSTLERİNİN PLATFORMU:
Türkiye Komünistlerinin Platformu buraya kadar sıraladığımız görüş ve düşüncelerimizin yaşama geçirilmesi için faaliyetlerine başlayacak bir girişimdir. Bir parti değildir. Basın Toplantısına davet eden sembolik olarak temsil niteliğindeki arkadaşlarımızdan, yoldaşlarımızdan ibaret değildir. Bu Platformu sadece TKP geleneğinden gelen yoldaşlar ile sınırlamadan, TKP geleneğinden gelmesine rağmen bugün farklı değerlendirmeleri olan, Marksizm-Leninizm’i teorik olarak bir dünya görüşü olarak kabul eden dostlarımız, arkadaşlarımız ve yoldaşlarımız ile birlikte yürütmek ve geliştirmeyi amaçlıyoruz.
Marx ve Engels’in Komünist Partisi Manifestosu’nu ve Das Kapital’i temel kabul eden, Lenin’in yaratıcı olarak teorik ve pratik açıdan geliştirdiği kurama bağlı olan, Mustafa Suphilerin TKP’sinin kuruluş felsefesini ve programını rehber edinen, 105 yıllık mücadele geleneğine bağlılığını ifade eden tüm dostlarımıza, yoldaşlarımızla birlikte şekillendirmeyi hedefliyoruz. Büyük Ekim Devriminin yarattığı niteliksel değişiklikleri, Reel Sosyalizmin pratiğini, bu pratiğin 1991 yılında karşı-devrim ile akamete uğramasının nedenlerini irdeleyen, sonuçlar çıkaran ve bu doğrultuda kendi görüş, program ve politikalarını oluşturacak olan bir Platform oluşturuyoruz. Geçmişi ele alacağız ama yönümüzü ileriye çeviriyoruz.
“Süreklilik içinde Yenilenme” belgisi Marksizm-Leninizmin dünyanın, bölgenin ve ülkenin koşullarına göre yaratıcı bir şekilde uygulanması, geçmiş deneylerden ders ve sonuçlar çıkarılması, günümüz gelişmelerine koşut çözümlemeler ve mücadeleler geliştirilmesi açısından bir niteliği tarif etmektedir. Geçmişi inkar etmeden, saptırmadan, gerçekçi bir analiz ile temel teorik görüşleri günümüze ve ülke koşullarına uyarlayarak ülkenin geleceğini belirleyecek politik gelişmelere komünistler olarak müdahil olacağız.
İnsanın insanı sömürmediği, katletmediği, savaşsız ve sömürüsüz bir Türkiye ve dünya hedefini bir an bile gözardı etmeden güncel olarak barış ve demokrasi mücadelesini hem düşünsel hem de pratikte geliştireceğiz. Savaşsız ve sömürüsüz bir düzen Sosyalizm demektir. Ancak bu hedefe ulaşmak bugünden yaşama geçirilmesi şart olan çalışmalar ile mümkündür. Onun için mahallelerde, semtlerde, fabrika ve bürolarda, tersane ve madenlerde, köylerde ve kırlarda işçi, emekçi, köylüler, kadınlar, gençler, işsiz ve emekliler arasında yaratıcı çalışmalar gerçekleştireceğiz. Demokratik kadın, ekoloji, gençlik ve LGBTİ+ hareketlerine özel bir önem vereceğiz. Demokratik Halk Meclisleri, İşçi Konseyleri temelinde sıraladığımız işçi sınıfı ve katmanların güncel sorunları ve öz deneyimleri temelinde siyasallaşmalarını sağlayacağız. Sınıfsal ve ulusal anlamda çifte sömürü altında olan Kürt halkının eşit anayasal haklarının kazanılması için Kürt ulusal sorununun adil, demokratik ve barışçıl çözümü mücadelesini vereceğiz. Tüm din, mezhep ve kültürlerin özgür ve eşit koşullarda gelişmelerini sağlayacak anayasal teminatları sağlamak için çalışacağız.
Türkiye Komünistlerinin Platformu kendi görüş ve politikalarını bir Bildirge niteliğinde kaleme almak durumundadır. Ancak bizler çağrıcılar olarak böyle bir dökümanı ortaya koyup “buyrun kabul ediyorsanız gelin katılın” demiyoruz. Bu Bildirgeyi birlikte hazırlayalım görüşünü savunuyoruz.
Tahmin ediyoruz ki karşılaşacağımız önemli sorulardan biri “Parti kuracak mısınız?” olacak. Buna yanıtımız ise “Buna Platform karar verir” biçimindedir. Parti kurmanın alt yapısı oluşturulabilir, ortak irade bu yönde olur, kurulacak parti birbirine benzer veya benzemez otuz partiden biri olmayacaksa… Kurulabilecek parti bir ihtiyaca yanıt verecekse ve toplumsal siyasal mücadelede, sınıf savaşımını büyütecek, ilerletecek bir nitelikte olacaksa, politik yaşama müdahil olabilecekse, böyle bir partiye ihtiyaç vardır ve olması gerekir deriz.
Sorumluluğumuzun farkındayız ve ona uygun çalışmak, mücadele etmek için yola koyuluyoruz.
Rastgele…
Basın temsilcilerinden soru varsa alabiliriz…
Hepinize katıldığınız için teşekkür ediyoruz. Sağolun, varolun.
Türkiye Komünistlerinin Platformu”
Haber Merkezi