
Yıllardır, psikolojik yardım arayan insanlar, terapinin uzun bir kanepe üzerinde yatmayı içerdiği veya tüm sorunları için annelerini suçlamaları gerektiği gibi yanlış inançlarla karşı karşıya kalmışlardır. Ancak terapi hakkında yaygın olan bu yanlış anlamalar ne kadar doğrudur? Terapiyle ilgili en yaygın yanılgıların gerçeklerini inceleyelim.
Terapi seanslarının mutlaka film sahnelerini andıran bir kanepe üzerinde uzanmayı içermediği popüler bir yanılgıdır. Geçmişte psikanaliz gibi terapi biçimleri bu yaklaşımı kullanmış olabilir ancak modern terapötik teknikler önemli ölçüde gelişmiştir. Günümüzde terapistler ve danışanlar genellikle göz hizasında oturarak yüz yüze seanslara katılmaktadır. Bu yaklaşım, terapist ve danışan arasında daha işbirlikçi ve eşitlikçi bir ilişkiyi yansıtır.
Dr. Quinn-Cirillo ve psikolog Jodie Cariss, terapi sırasında uzanmanın tarihsel kökenlerine ve Freudyen psikanalize kadar olan sürece odaklanıyor. Ancak çağdaş terapistler, göz temasının önemini vurgularken aynı zamanda karşılıklı saygıyı teşvik etmektedir. Geleneksel uygulamalardan uzaklaşma, terapinin evrimini danışanların ihtiyaçlarına daha iyi cevap verecek şekilde şekillendiriyor.
Terapinin uzun bir süreç olduğuna dair yaygın bir yanılgı vardır ancak terapi süresi bireyin gereksinimlerine ve terapötik yaklaşıma bağlı olarak değişir. Psikanaliz yıllar sürebilirken, bilişsel-davranışçı terapi gibi bazı terapiler 12 ila 24 seans arasında sürer. Seansların sıklığı ve süresi, danışanın ihtiyaçlarına göre uyarlanır ve nüksetmeyi önlemek için güçlendirici seanslara da yer verilebilir.
Doç. Dr. Taha Can Tuman’a göre, terapi seanslarının süresi ve sıklığı danışanın durumuna göre belirlenir. Bu kişiselleştirilmiş yaklaşım, terapinin etkili ve verimli olmasını sağlayarak müşterinin refahını artırmayı ve endişelerini ele almayı amaçlar.
Sonuç olarak, bu yanlış inançları çürütmek, bireylerin terapi arayışında daha bilinçli kararlar almalarına yardımcı olur ve terapötik sürecin ve olası faydalarının daha iyi anlaşılmasını sağlar.