
Merdan Yanardağ sahte “TKP”’nin başlattığı “uçuruma düşmekte olan Türkiye” içerikli bildiriyi, “o kampanya sürece karşı bir kampanya olsa imzalamazdım” deyince, Cumhuriyet Gazetesi’nde sahte “TKP”’nin “ajit-propçusu” Zülal Kalkandelen o bildirinin “sürece karşı” olduğunu, şefi Okuyan’ın yaptığı konuşmaya dayanarak açıkladı.
Kalkandelen o bildirinin sürece karşı olduğunu neden o bildiri metnine dayanarak, o metinden alıntılarla ispatlamadı da, şefinin konuşma metnine dayanarak ispatlamaya kalktı? Çünkü “uçurumlu” bildiride “sürece karşı” tek kelime yoktu. Buna karşılık şu sırada Yanardağ da içinde pek çok solcunun “demokrasi” yerine “cumhuriyet” demeye başlamasından hareketle, aslında sürece karşı çıkmak amacıyla hazırladıkları bildiriyi Yanardağ gibi Cumhuriyetçilere imzalatmak için kötü bir kurnazlık yapmışlar. “Süreç tarafından uçuruma sürüklenen cumhuriyet” demek yerine “uçuruma sürüklenen Türkiye” demişler, insanları “Türkiye’yi uçurumdan kurtarmaya” çağırmışlar. Yanardağ da Türkiye “uçurumdan” aşağıya yuvarlanmasın diye bildiriyi imzalamış.
İmzalar toplanıp yayınlandıktan sonra da sahte “TKP”’nin başı imzacıların “sürece karşı” olduğunu ilan etmiş.İmza verenlerin bu bildiriyle sürece karşı çıktıklarının farkında olup olmadıklarını bilmiyoruz. Hepsi farkında olsa bile, sadece Merdan Yanardağ’ı “mandepsiye” bastırmış olmaları bile bunların sahtekarlıklarını gözler önüne serer.
Bu yöntemle Padişah varislerinin dışında herkesin imzasını almak marifet değildir. Mesela kağıda “yaşasın cumhuriyet” diye yazıp imza toplayabilirsiniz. Sonra şefinizi bir ulusal TV kanalına çıkartıp, “Cumhuriyetçiler çözüm sürecine karşı çıktı” diye analiz ve diyaliz yaptırabilirsiniz. “Yağmur yağacak” diyen adama “vay bana ördek dedin” mantığıyla işiniz basittir. “Devletimiz cumhuriyettir. Yaşasın cumhuriyet” demek, devleti ve milletiyle bölünmez bir bütün olan devlete sahip çıkmaktır. Devlete sahip çıkmak, devleti uçuruma sürükleyen sürece karşı çıkmaktır. O halde “yaşasın cumhuriyet” demek “kahrolsun çözüm” demektir.
Görülüyor ki, bunlar tepeden tırnağa legalist oldukları halde politik çizgi söz konusu olduğunda asıl amaçlarını sinsi bir “gizlilik” perdesiyle örtmektedirler.
Bu gizliliği yalnızca Merdan Yanardağ’ı kandırmak amacıyla izah etmek yeterli olmaz. O halde bu sahteciliğin asıl amacı nedir?
Bugün büyük bir kriz içinde ve bölünmüş olsa da, hala önem taşıyan uluslararası komünist hareketin saflarında PKK ve Mustafa Suphi’lerin kurduğu gerçek TKP’yle enternasyonal dayanışmayı önlemektir. Asıl mesaileri bu alandadır. Türk devletinin izniyle Türkiye’de uluslararası toplantılar düzenleyerek, rejime meşruiyet kazandırmayı bile bu amaçla göze almışlardır.
Kemalistlerin kurduğu sahte “TKP” nasıl gerçek komünistlerin partisi değilse, bu partinin yönetici kadroları da aynı şekilde daha 1970’lein sonunda TİP-TKP birliği eğiliminin güçlendiği dönemden beri görevde olan anti-komünist, anti-Sovyet unsurlardır. TKP’yle birleşme eğiliminde olan Behice Boran ve arkadaşlarına karşı Yalçın Küçük öncülüğünde yıkıcı çabalar harcamışlardır.
Bunların 1920’lerde ve 1930’larda TKP’nin izlediği Kürt isyanları ile ilgili, daha sonra özeleştirisi yapılan “sosyal-milliyetçi” çizgisiyle tıpatıp özdeş çizgileri dışında Mustafa Suphi’nin kurduğu, en son Marat yoldaşın (İsmail Bilen) Genel Sekreterliğinde yönetilen TKP’yle uzak-yakın hiçbir ilgileri yoktur.
Cumhuriyet Gazetesinin sayfalarında bu unsurların imzalarına rastlıyor olmamıza şaşırmıyoruz; Gazete Atatürk’ün izinde yürüyor.