
■ Politika’dan Yorum
“Süreç”ten bağımsız olarak, Kürt halkının karşısında oldum olası iki grup var: Kürtlere kefen biçenler ve Kürtlere rol biçenler.
Kürtlere kefen biçenler, yüzyıldır Kürt isyanları kanla bastıranlar. “Son Kürt isyanı”nı da kanla bastırmak için her türlü yöntemi denemekten bir an bile tereddüt etmediler. Anlatılması yüzlerce binlerce cilt oluşturacak, toplu katliamlar, sistematik tecavüz, köylülere dışkı yedirme, kulak kesme, helikopterden ya da uçurumdan atma gibi işkenceler, kimyasal silahların kullanılması, Sur, Cizre, Şırnak’ta olduğu gibi kent merkezlerinin tanklarla yerle bir edilmesi, bodrumlarda gençlerin yakılması, sayısız sınır ötesi operasyon, suikastler, kitlesel tutuklamalar…. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, “Hayali Kürdistan burada meftundur” diyebilmek için varını yoğunu ortaya koydu. Öncesi bir tarafa 1990’lardan bugüne kadar bunları yaşadık. Yine de Kürtler “biz varız ve haklarımızı istiyoruz” demekten vazgeçmediler. Ve TC Devleti “Kürt realitesini tanıyoruz” demek zorunda kaldılar, Kürtlere yapılan işkenceleri vb. kabul ettiler.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Kürtlere kefen biçtiği bu kırk beş yılda, bir de “Kürtlere rol biçenler” oldu. Kürtler dağa çıktılar, gerilla savaşı başlattılar, yasal partiler kurup seçimlere girdiler, ateşkesler ilan edip barış çağrıları yaptılar, sendikalarda, derneklerde örgütlendiler, “insan hakları” için mücadele ettiler, anadillerinde eğitim hakkının kabul edilmesi için çalıştılar, kadın haklarının geliştirilmesi için “eş başkanlık”, “eşit temsil” hatta ayrı “kadın partisi” gibi adımlar attılar, Hizbullah/HÜDAPAR başta olmak üzere dini gericiliğe karşı “sivil cumalar” gibi eylemler de dahil olmak üzere domuzbağları ya da enseden bir kurşun yiyerek can verme pahasına mücadele ettiler, Türkiye metropollerinde Kürt işçi ve emekçilerinin sendikal ve ulusal hakları için örgütlendiler, grevler, direnişler örgütlediler, Türkiyeli sol, sosyalist partilerle ve son birkaç seçimde olduğu gibi Cumhuriyet’in kurucu partisi CHP ile “bağırlarına taş basarak”, “seni başkan yaptırmayacağız” diyerek ittifaklar yaptılar. Bütün bu adımların, olayların her birinde, bir kesim oldu ki, Kürtler bir türlü onlara kendilerini beğendiremediler!
Kürtlere rol biçenler, Kürtler ne yaptıysa hep bir kulp buldular. Kürtlerin –geçmişte İngilizlerin işbirlikçisi idiler ya- ABD işbirlikçisi olduğunu, Kürt halk önderi A. Öcalan’ın MİT elemanı olduğunu ve PKK’nin MİT tarafından solu bölmek için kurulduğunu savundular. Kürtlerin şeyhler, şıhlar gibi gericilerle işbirliği yaptığını söylediler. “Terör” eylemleri nedeniyle sınıf mücadelesinin gelişmesini engellediklerini söylediler. Her durumda ve her zaman herkese Kürt sorununu dayattıklarını ve bu nedenle solun gelişmesini engellediklerini söylediler. KESK’in, DİSK’in, TMMOB’un Kürtlerin pragmatizmi nedeniyle gerilediğini savundular.
Kürtler, kendi “işçi partisi”ni kurdular, red yediler. Kürtlerin ayrı örgütlenmesi, kimlik siyasetidir, işçi sınıfını bölerek sermayeye hizmet eder dediler. Kürtler bağımsız Kürdistan istiyoruz dediler, red yediler. Bağımsız Kürdistan, emperyalizmin böl-yönet politikasına hizmet eder, dediler. Kürtler, demokratik özerklik istediler, red yediler. Demokratik özerklik, AB ve ABD’nin Türkiye’yi güçten düşürmek planı dediler. Kürtler “ateşkes” ilan ettiler, red yediler. Kürtler “bizi sattı” dediler. Kürtler Gezi’ye geldiler, red yediler. Kürtlerin –herkes gibi- kendi bayrakları, flamaları ile Gezi’ye gelmelerine provakasyon dediler. Kürtler, “demokratik cumhuriyet” dediler, red yiyorlar. Demokratik Cumhuriyet, Türkiye Cumhuriyeti’nin ortadan kaldırılmasıdır diyorlar.
Dediler de dediler.
Ama bir kere bile, Kürtlerin herhangi bir hakkı için, bir kere bile bir eylem yapmadılar. Kürtlerin maruz kaldığı onca “insanlık-dışı muamele” karşısında bile bir kere olsun bir eylem yapmadılar. Bunun için de binbir bahane ürettiler.
En çok sığındıkları bahane de işçi sınıfının birliği ilkesi oldu. Kürt sorununda ne yapılırsa yapılsın, işçi sınıfının ortak mücadelesini parçalamaktır. Kürt sorununu “ulusal sorun” olarak tanımlamak, Kürt işçi ve emekçilerinin Kürt burjuvalar tarafından sömürüldüğü gerçeğinin üstünü örtmek ve Kürt burjuvaları ve feodallerinin çıkarları doğrultusunda Türk burjuvaları ve emperyalistlerle işbirliği yapmaktır. Kürt sorunu, zaten Kürt feodallerinin İngilizlerin oyununa gelerek çıkardıkları bir sorundur. Ulusal sorun yoktur, kapitalizm sorunu vardır. Dolayısıyla Kürt sorunu yoktur, Kürt işçi ve emekçileri, Türk işçi ve emekçilerle birlikte sosyalizm için mücadele etmelidir. Hatta bazı ultra-aklıevveller şunları bile savunmaktadır: “Lenin, Her Ulusal Kurtuluş Hareketi Desteklenmez diyor ve devam ediyor! Bizim için diyor, Halkların ve Ulusların değil, her Ulus içerisinde Proletaryanın Kendi Kaderini Tayin Hakkı önemlidir. Kısaca, Emekçilerin Kendi Kaderini Tayin Hakkı, Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkından önde gelir diyor!” Lenin’in, “Cumhuriyet hangi biçimlere bürünürse bürünsün, isterse en demokratik cumhuriyet olsun, bir burjuva cumhuriyetiyse, onda toprağın, fabrikaların özel mülkiyeti sürüyorsa ve özel sermaye toplumu ücretli kölelik içinde tutuyorsa, bu devlet birilerinin diğerlerini ezmesi için bir makinedir” sözünden hareketle Kürtlerin Demokratik Cumhuriyet talebini reddediyorlar! Lenin’in ve bütün komünist, sosyalist hareketin tarihinin demokratik reformlar için mücadele ile dolu olduğunu nasıl bir hırsla unutuyorlar!
Kürtlere rol biçenler, eline silah alıp dağa çıkanların, binlerce, milyonlarca parti üyesinin, sendikalarda örgütlenen Kürtlerin, üniversitelerdeki binlerce Kürt gencinin, Kürt sanatçılarının hepsinin A. Öcalan ya da emperyalizm tarafından kandırılan, gözleri kör, cahil yığınlar olduğunu düşünüyorlar. Kapitalizme karşı birlikte mücadele edelim dedikleri Kürt işçi ve emekçilerin, onlara değil de PKK’yi ve HDP-DEM Parti’yi desteklemesini emperyalizmin uşaklığı olarak görüyorlar. Ama gene de bu emperyalizmin uşağı, cahil, kör Kürt işçilere “bizim peşimizden gelin” “bizim dediğimizi yapın” çağrısı yapıyorlar.
Belki de yapmıyorlar. Çünkü Kürt işçi ve emekçileri kör cahil görenler Türk işçi ve emekçileri de farklı görmüyor, göremez de. Kürtlerin demokratik haklarını istemelerini bu kadar düşmanca hasmane bir tutumla karşılayanların Türk işçi ve emekçilerinin, kadınların, Alevilerin, köylülerin demokratik talepleri karşısında da farklı bir tutum alabilirler mi, elbette hayır. Kürtlerin demokratik taleplerine karşı olan her türlü demokratikleşmeye de karşıdır.
Kürtlere kefen biçenlerle Kürtlere rol biçenler “en iyi Kürt ölü Kürttür” konusunda aynı düşünüyorlar. Kefen biçenler gerçekten Kürdü öldürmektedir. Rol biçenler ise Kürdü Kürt olarak değil, ancak kendi dedikleri rol uygun olarak davrandıkları kadarıyla kabul etmekle, mecazi anlamda Kürdü öldürmektedir. Dahası aslında kendisi gibi düşünmeyen herkes için reva gördüğü şey ölümdür.
Peki hangisi daha tehlikelidir?
Kefen biçenler bellidir, rol yapmazlar, açıkça niyetlerini, gerçek düşüncelerini ifade ederler ve fırsat bulduklarında da her türlü biçimde öldürürler.
Rol biçenler ise öldürme eylemini iki defa gerçekleştirir: birinde mecazi anlamda, ikincisinde ise, Kürde kefen biçenleri dolaylı yoldan haklı çıkararak!