
Kayıp yakınları ve İnsan Hakları Derneği’nin (İHD), her hafta düzenledikleri “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” eylemi sürüyor.
COLEMÊRG
Colemêrg’de kayıp yakınları, eylemlerinin 184’ üncü haftasında Gever (Yüksekova) ilçesindeki Sanat Sokağı’nda bir araya geldi. “Failler belli, kayıplar nerede”, “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” pankartları ile kayıpların fotoğraflarının taşındığı eyleme, Gever Belediye Eşbaşkanları, Barış Anneleri, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) ilçe yöneticileri de katıldı.
Bu haftaki eylemde Riha’nın Pirsûs (Suruç) ilçesinde DAİŞ’in 20 Temmuz 2015 tarihinde gerçekleştirdiği canlı bomba saldırısında yaşamını yitiren Süleyman Aksu ve diğer gençlerin faillerinin yargılanması istendi. Açıklamayı yapan İHD Eşbaşkanı Sibel Çapraz, Pirsûs Katliamı’nın büyük yaralar açtığını belirterek, “Tüm dünyanın gözü önünde ‘Hiçbir düş yarım kalmayacak’ diye yola çıkan 33 insanımız bombalı saldırıda hayatlarını kaybettiler. Süleyman Aksu, 22 Ocak 1990’da Yüksekova’da 10 çocuklu bir ailede dünyaya geldi. Adana Çukurova Üniversitesi’nde İngilizce öğretmenliği bölümünü bitirdi, göreve başladı. Sadece üç yıl öğretmenlik yapabildi. 20 Temmuz 2015 yılında Kobaneli çocuklara oyuncak götürmek için çıktığı kutlu yolda Suruç ilçesinde hayatını kaybetti. Süleyman Aksu çevresinde çok sevilen, güvenilen ve fikirlerine önem verilen biriydi. Öğrencilerine arkadaşı gibi davranır, onları çok severdi. Onu Kobanê’ye götüren içindeki bu çocuk sevgisiydi” diye belirtti.
Katliamın üzerinden 10 yıl geçtiğini hatırlatan Sibel Çapraz, şöyle devam etti: “Süleyman Aksu ve düş yolcularının hayatlarına kastedenler hala aramızdalar. Bizler Süleyman Aksu ve arkadaşlarının katledilmelerine karşı her zaman adaleti savunacağız. Henüz hayatlarının baharında hayatlarını kaybeden düş yolcularının müsebbipleri ile adil bir yargı sisteminde hesaplaşacağız. Hiçbir düşün yarım kalmaması için sesimizi yükselteceğiz.”
AMED
Amed’deki kayıp yakınları eylemi, 858’inci haftasında Koşuyolu Parkı’nda bulunan Yaşam Hakkı Anıtı önünde gerçekleştirildi. Gözaltında kaybedilenlerin fotoğraflarının bulunduğu pankartın taşındığı eyleme, kayıp yakınları, İHD üyeleri ve çok sayıda kişi katıldı. Bu haftaki eylemde, Amed’de 16 Temmuz 1980 tarihinde gözaltında kaybedilen Recep İkincisoy’un akıbeti soruldu.
Açıklamayı yapan İHD Kayıp Komisyonu üyesi Fırat Akdeniz, 1980 darbesindeki baskı ortamında İkincisoy’un sık sık resmi polis ve sivil giyimli kişiler tarafından tehdit edildiğini belirterek, “Kaybedilmeden kısa bir süre önce sivil polisler tarafından kaçırılmak istenmiş olay yerine yakın bir akrabasının evine sığınarak kurtulmuştu. 16 Temmuz 1980 tarihinde büyük PTT’nin arka sokağında bulunan evlerinin önünde sivil giyimli kişilerce kaçırıldı. Ramazan ayı idi. Kendisine ait bir perde dükkanı vardı. Akşam vakti evine geldi, iftarını açtı ve tekrar dükkanına gitti. O tarihten bu yana Recep İkincisoy’dan bir daha haber alınamadı. 16 Temmuz 1980 gecesi saat 23.00 civarında Recep İkincisoy evine dönerken, tanık beyanlarına göre üç sivil polis tarafından evine yakın bir yerde zorla otomobile bindirilerek götürüldü. Olaya şahit olan komşular durumu hemen ailesine bildirdi” ifadelerini kullandı.
BAŞVURULAR SONUÇSUZ KALDI
Baba Salih İkincisoy’un emniyet ve savcılık başta olmak üzere ilgili tüm kurumlara başvuruda bulunduğuna dikkat çeken Akdeniz, şöyle devam etti: “Ancak tüm başvuruları sonuçsuz kaldı. Gözaltına alındığı inkar edilen Recep İkincisoy’dan bir daha haber alınamadı. Diğer gözaltında kaybedilme dosyalarında olduğu gibi Recep İkincisoy, dosyasında da ailenin tüm başvurularına rağmen hakikatin açığa çıkarılmasını ve şüphelilerin yargılanmasını sağlayacak etkin bir soruşturma hiçbir zaman yürütülmedi. Anne Bedia İkincisoy, ölünceye kadar oğlunu bekledi. Baba Salih İkincisoy ise şöyle demişti; ‘Oğlumun ne ölüsü var ortada, ne de dirisi… Bir mezarımız oluncaya dek onun öldüğüne inanmak istemiyorum.’ Anne Bedia ve baba Salih, oğullarının akıbetini öğrenemeden bu dünyadan gözü açık bir şekilde göçüp gittiler. Kaç yıl geçerse geçsin Recep İkincisoy için adalet istemekten asla vazgeçmeyeceğiz.”
Açıklama oturma eylemiyle sona erdi.
ÊLİH
Êlih’te de de aileler ve insan hakları savunucuları, eylemlerinin 694’üncü haftasında Gülistan Caddesi’nde bulunan İnsan Hakları Anıtı önünde bir araya geldi. “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” pankartı ve kayıpların fotoğraflarının taşındığı eyleme, kentte bulunan çok sayıda sivil toplum örgütü temsilcisi katıldı. Bu haftaki eylemde, 1992 yılının Temmuz ayında Êlih’te katledilen Özgür Halk gazetesi Temsilcisi Çetin Abayay’ın failleri soruldu.
İHD Şube Yöneticisi Abdurrahman Yıldırım, Abayay’ın 29 Temmuz 1992’de saat 19.30’da evine giderken 3 kişinin saldırısına uğradığını, üç saldırganın Abayay’ın yanındaki arkadaşına da ateş etmek istediğini ama silahları tutukluk yapınca kaçtığını belirtti. Ağır yaralanan Abayay’ın, Batman Devlet Hastanesi’ndeki ilk müdahalenin ardından kaldırıldığı Diyarbakır Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde 30 Temmuz’da yaşamını yitirdiğini belirtti. “Karanlıkta kalan binlerce kayıp ve binlerce faili meçhul cinayetleri işleyen failler yargılanmadıkça, bu ülkede toplumsal barışa ulaşmak mümkün olmayacaktır” diyen Yıldırım, faillerin bulunması ve yargılanması konusunda herkesi duyarlılığa çağırdı.
Açıklama oturma eyleminin ardından son buldu.
İZMİR
İHD İzmir Şubesi’nin gözaltında kaybedilenlerin akıbetini sormak amacıyla iki haftada bir gerçekleştirdiği oturma eylemi Konak Eski Sümerbank önünde devam etti. “Kayıplar belli failler nerede” ve “Kayıplar vicdandır sahip çık” pankartlarının taşındığı açıklamada, basın metninin Kürtçesini İHD İzmir Şubesi İzmir Eşbaşkanı Zilan Gümüş, Türkçesini ise Şubesi Yöneticibi Mustafa Kızartıcı okudu. Bu haftaki eylemde 33 yıl önce Dêrsim’de kaçırıldıktan sonra kaybedilen Ayten Öztürk’ün akıbeti soruldu.
Baba Hıdır Öztürk’ün Mayıs 1992 tarihinde üç kızıyla birlikte gittiği Tunceli İl Jandarma Alay Komutanı Mustafa Sabri Yazgankıran tarafından tehdit edildiği belirtilen açıklamada, üç kardeşin daha sonra “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım tarafından sorguya çekildiği kaydedildi. Açıklamada, şunlar ifade edildi: “Bu olaydan kısa bir süre sonra hemşire ve mühendis olan kardeşler Dêrsim’den sürüldü. Hıdır Öztürk’ün kentte kalan kızı Ayten Öztürk, Mazgirt ilçesine bağlı Akpınar’daki Tunceli İl Özel İdaresi’ne ait bir fabrikada çalışıyordu. 27 Temmuz 1992 akşamı mesai çıkışı sonrası içinde dört kişi bulunan beyaz bir arabayla kaçırıldı. Kaçırılan Ayten Öztürk, 8 Ağustos 1992’de Elazığ Karşıyaka Kartaltepe mevkiinde, bir eli dışarıda kalmış şekilde gömülü olarak bulundu. İşkenceden tanınmayacak hale gelmiş Ayten Öztürk’ün kimlik teşhisi giysilerinden yapılabildi. Ancak işkence bulguları otopsi raporunda yer almadı, doktorlar detaylı otopsi yapmadı. Açılan soruşturma hızla kapatıldı. Bizzat JİTEM komutanı Cem Ersever ve JİTEM elemanı Abdülkadir Aygan, Ayten Öztürk’ün Yeşil ve ekibi tarafından OHAL Valiliği’nce, Yeşil’e tahsis edilen beyaz Land-Rover araç ile kaçırıldığını, daha sonra Diyarbakır JİTEM’e götürüldüğünü ve burada üç gün boyunca işkence gördükten sonra infaz edildiğini açıkladı ve bu açıklamalar basında da yer aldı. Ailenin tüm suç duyuruları sonuçsuz kaldı. Dosyada tanıklar, deliller, itiraflar olmasına rağmen dava, 21 Eylül 2022’de zamanaşımından düşürülerek cezasızlıkla sonuçlandı. Hiç şüphe yok ki Ayten Öztürk’ün işkence ile öldürülmesi ve bedeninin kaybedilmesi uluslararası hukuka göre insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur ve zamanaşımına tabi değildir. Bizler; insanlığa karşı işlenen suçlarda ve yaşam hakkı ihlallerinde zaman aşımının işlemeyeceğini biliyoruz. Ayten Öztürk davasında da zaman aşımı kararının kaldırılmasını ve davanın yeniden açılmasını istiyoruz.”
MA