Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın başlattığı Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nde kadınların rollerine ve beklentilerine işaret eden Rosa Kadın Derneği Başkanı Suzan İşbilen, barışı en çok isteyenlerin kadınlar olduğunu söyledi. 50 yıllı aşkındır devam eden savaşta başta kadınlar olmak üzere halkların ciddi zararlar gördüğünü ifade eden Suzan İşbilen, “Sonuçta şiddetin olduğu bir ortamda bu şiddetin etkileri aile içine, topluma ve eğitim kurumlarına da yansır. Kadınlar savaşlarda en çok ezilen, acı çeken, mağdur edilen kesimlerdir. Doğaldır ki barışı en çok isteyen de kadınlardır. Bu nedenle kadınların böyle bir süreçte alması gereken roller çok önemlidir. Kadınların, savaşın bitirilmesi ve demokratik toplumun inşası için var güçleriyle mücadele etmesi gerekir” dedi.
‘BARIŞLA BİRLİKTE DEMOKRASİ DE GELMELİ’
Silahların susturulması ve barış kavramının ayrı şeyler olduğuna işaret eden Suzan İşbilen, “Yani sonuçta bugün var sayalım ki, savaş bitti, silahlar patlamıyor. Ama hala kadınlar eziliyorsa, şiddet görüyorsa, ekonomik kriz devam ediyorsa, hala insanları zorlayan uygulamalar varsa bu barışın sağlanacağı anlamına gelmiyor. Biz barıştan bahsederken onurlu bir barıştan bahsediyoruz. Yani yıllardır ödenen bedeller, hayatını kaybeden genç insanlar var. Bunun karşılığı sadece silahların susması ve tekrar eski yöntemin devam etmesi olarak algılanmamalı. Biz, barışla birlikte bu ülkede demokrasinin de gelmesi gerektiğine inanıyoruz” diye konuştu.
Bir yılı aşkındır başlayan süreçte devlet ve iktidar kanadından hala bir adımın atılmamasını eleştiren Suzan İşbilen, hasta ve siyasi tutsakların bırakılması, ana dilde eğitim hakkı gibi adımların atılması gerektiğini söyledi. Kadın katliamlarının ve kadına yönelik şiddetin temel sebebinin yıllardır iktidarın yarattığı toplumsal cinsiyet eşitsizliği olduğuna dikkati çeken Suzan İşbilen, “Tamamen böyle egemen erkeklik ve köle kadınlık ilişkisi vardır. Bu köle ilişki ağının da düzeltilmesi gerekiyor. Zaten erkeklerle kadınlar zihniyet anlamında, hak anlamında eşit noktaya geldiği zaman, kadın katliamları da kadına yönelik şiddet de bu kadar fazla olmayacaktır” diye belirtti.
‘İKTİDAR AİLE YILI POLİTİKASINI DEĞİŞTİRMELİ’
Temel hedeflerinin erkeklik zihniyetinin tamamen lağvedilmesi olduğunu söyleyen Suzan İşbilen “Yani bu mevcut erkeklik, zihniyetiyle var olduğu zaman aile içinde kadının yaşamı hep risk altındadır” dedi.
En çok eleştirdikleri konulardan birinin de iktidarın aile yılı politikası olduğunu ifade eden Suzan İşbilen, “Kadınların en fazla öldürüldüğü yer aile içidir ve bugün iktidarın aile yılı kavramını ön plana çıkarıp aile üzerinde herhangi bir eleştirinin yapılmasını engelleyerek kadını aile içinde hapseden politikalar var. Yani biz kadın özgürlüğünü savunurken bu aile yılı politikaları kadının eve kapatılması ve erkeğe bağımlı hale gelmesini eleştiriyoruz. İktidarın en başta bu politikayı değiştirmeye dair adımlarda atması gerekir” şeklinde konuştu.
‘YASAL DÜZENLEMELER YAPILMALI’
İktidarın kadını şeytanlaştıran, kadın üzerindeki şiddeti meşrulaştıran, kadına şiddete zemin sunan yaklaşımları sonlandırması gerektiğini belirten Suzan İşbilen, bireylerin bu zihniyetten arınması gerektiğini ifade etti. Suzan İşbilen, “Demokratik, özgür eş yaşamın sağlanabileceği bir zihniyet yapısının oluşması gerekiyor. Biz kadının da mevcut olan klasik kadınlık rollerinden arınması gerektiğini düşünüyoruz. Önemli olan her iki cinsin de bu erkeklik ve kadınlık zihniyetinden arınması ve bununla ilgili yasal düzenlemelerin yapılmasıdır” ifadelerini kullandı.
İktidarın çatışmaları kullanarak keyfi keyfi politikalar ürettiğini kaydeden Suzan İşbilen, İstanbul Sözleşmesi’nin bir gecede kaldırılmasının da buna örnek olduğunu söyledi. Suzan İşbilen, “İktidar bir bütünen her şeyi keyfiyetçi bir duruma getirdi ve altında ezilen, mücadele eden halklar oldu. Bu tutumlarından da vazgeçip bir an önce yasal düzenlemeler yapması gerekiyor” dedi.
Heval Önkol / MA