
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın “Barış ve Demokratik Toplum Süreci” kapsamında 26 yıl sonra tarihi bir görüntülü çağrı yapması ve çağrı üzerine 11 Temmuz’da Federe Kürdistan Bölgesi’nin Süleymaniye kentinde bulunan Şikefta Casenê’de gerçekleştirilen silahları imha töreninin yankıları sürüyor. Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi üyesi Duran Kalkan, Medya Haber TV’den yayınlanan özel programda süreç kapsamında yaşanan gelişmelere dair kapsamlı değerlendirmelerde bulundu.
Mahir Üzmez’in sorularını sorularını yanıtlayan Duran Kalkan’ın değerlendirmeleri şöyle:
Önder Apo’nun video mesajının kamuoyuna yansıması haftanın en önemli gelişmesi oldu. Herkes çok heyecanlandı. Siz o videoyu ilk izlediğinizde neler hissettiniz?
Önder Apo’yu saygıyla selamlıyorum. 9 Temmuz tarihi bir gün oldu. 26 yıl 10 gün sonra Önder Apo’nun sesini bir kere daha doğrudan duymak, bir kamera çekimiyle de olsa izlemek heyecan vericiydi. Hepimizi heyecanlandırdı. Coşku vericiydi, önemliydi. 27 yıldır yürütülen mücadelenin bir tür sonucuydu. Çeşitli sonuçları oldu. Bu da güncel olarak önemli bir zirve ifade etti. Daha kat edecek yol var. Mücadele durmaması gerekiyor. Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için yürütülen mücadele hamlesinin bir sonucu. Hem hamle düzeyinde hem de 27 yıldır uluslararası komploya karşı yürütülen mücadelenin sonuç verdiğini bir kere daha kanıtladı. Boşa gitmediğini kanıtladı. Herkes bundan mutlu olmalı. Emekleri boşa gitmemiştir. Çabası boşa gitmemiştir. Sonuç veriyor. Bu net ortaya çıktı. Yani biz hareket, halk olarak ben ve tüm kadın, erkek yoldaşlarım Önder Apo’nun fiziki özgürlüğüne her zaman inandık. Böyle hiçbir zaman İmralı işkence sisteminin kalıcılığına, katılığına, bazılarının çok abartılı bakışına bakarak aldanmadık. Kuşkusuz etkileyiciydi ama bizde hiçbir zaman bir umutsuzluk ve güvensizlik yaratmadı. En çok da bu konuda şehitlerimiz Önder Apo’nun fiziki özgürlüğüne inandılar. Her zaman yürekten inandık. Böyle olmasaydı bu koşullarda böyle bir mücadele yürütülemezdi. Böyle olmasaydı bu kadar genç her şeyi bırakıp dağlara çıkmazdı. Böyle bir inanç olmasaydı şehadet çizgisinde mücadeleye yürünmezdi. Bu kadar cesaret ve fedakarlık olmazdı. İnancımız boşa gitmemiştir.
Mücadele ederek kazanacağımıza ve Önder Apo’nun mücadelesinin kazanacağına dair umudumuz, inancımız boşa gitmemiştir ki bunu bize zindan direnişçileri öğretti. Hakilerden başlayan bütün şehitlerimiz öğrettiler. Bundan sonra da esas büyük başarıların ortaya çıkacağını da söyleyebilirim. Şimdiye kadar olan daha başlangıç gelişmeleriydi. Esas büyük gelişmeler bundan sonra olacak. Önder Apo 2 Ağustos’ta bayram olarak kutlanabilir demişti. 9 Temmuz’u da öyle algılamak lazım. Halkımız sevinç gözyaşlarıyla gösterdi ve hala etkisi, sürüyor. Herkes onlarca, yüzlerce kez tekrar tekrar izliyor. Ben de çok izledim. Yeniden izledikçe sanki yeni izliyormuş gibi heyecana giriyor insan. Öyle bir izlenim oluşturuyor. 27 Şubat Çağrısının ve daha sonraki açıklamalarının bir devamıdır. Tamamlayıcı içerik olarak da değerlendirmek lazımdır. Dolu doludur. Ne yaptığımızı, neden yaptığımızı ve neler yapmamız gerektiğini çok özlü ve anlaşılır bir biçimde ortaya koyuyor. Apocu hareketin gücünü ortaya koyuyor -ki komünist yoldaşlık hareketi- diyor.
İmralı’da bunlar oldu. Küçümsememek gerekiyor. Gerçekten de heyecan verici, tarihi öneme sahip gelişmeler, adımlar bunlar. Çünkü yani herkes itiraf etsin. 27 yıl önce, 26 yıl önce, 29 Haziran 99’da İmralı Mahkemesi ceza verirken ne düşünüyorlardı? Şimdi nereye gelindi? Kimsede umut yoktu. Beklenti yoktu. 99 yılını hiç unutmam ben. Özellikle mahkeme ceza verdikten sonra ve bizim İmralı direnişi etrafında yeni bir sürece girişimiz karşısında bizi delilikle suçlayanlar vardı. Bazıları hayıflanıyordu. Çok iyi niyetliydiler aslında. Her şeyi kaybedeceksiniz diyorlardı. Ama neyin kaybettirdiği, neyin kazandırdığı, kimin kaybettiği, kimin kazandığı şimdi meyve açığa çıkıyor. Meyvelerini veriyor. Çok net görülüyor. Süreci Önder Apo yürütüyor. Yani Önder Apo’nun düşünceleri ve iradesi yürütüyor. Süreç ilerleyecek ve sonuca gidecekse bu kesinlikle Önder Apo ile olacak. Ancak Önder Apo bunu sonuca götürebilir. 8-9 aylık süreç bir kere daha bunu kanıtladı. Fakat İmralı koşullarına bakınca insan bu şeyi göremiyor. Yani bu kadar önemli böyle bir süreç ortaya çıkardı. Herkesi bu kadar umutlandırdı, heyecanlandırdı. Ama bunu yapan kişinin ya yaklaşım, tutum hala gerçekten de anlaşılır gibi değil. Çok ciddi bir değişiklik yok. İmralı sistemi devam ediyor. Rehine sistemi devam ediyor. Evet, işte bir o görüntü çıktı. Ama bütün bunların bir yasal güvencesi yok, sürekliliği yok, yeterliliği yok. Yani Önder Apo çalışamıyor. Halbuki biraz imkanı, fırsatı olsa bunların 100 katı fazlasını yapabilir. Ama hep önüne engel konuluyor.
Adalet Bakanı yeniden İmralı heyetiyle görüşecek. Geçen gün açık açıklama yaptı, “Umut hakkı yok, öyle bir şey düşünmüyoruz” diye. Yani Avrupa Konseyi’ne rapor sunmuş. Türkiye’nin mevzuatında zaten yok. Onu söylemek ayıp oluyor biraz. Zaten yok da ama bunlar değişiyor. Yeni süreçteyiz. Bunun adı değişim süreci. Mevzuat değişecek. Yani mevzuat değişecek mi değişmeyecek mi? Onun üzerinde düşünmek kafa yormak yerine diyor ‘bunlar mevzuatta yok.’ Önder Apo’nun koşulları eskisi gibi özünde bir ciddi bir değişiklik olmadı. Kabul edilmemesi gereken durum budur. O görüntüye bakıp da her şey hallolmuş sanmamalıyız. Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için mücadeleyi tüm mücadelelerimizin başına koyarak, temeli yaparak daha da yol ve yöntem olarak zenginleştirerek sürdürmeliyiz. Çünkü ancak bu mücadele kazandırıyor. Dikkat edersek son kazanımı da ancak mücadeleyle sağlayacağız.
Önder Apo’nun daha önce gazetecilerle de görüşme talebi vardı. O da henüz gelişmedi. Son videonun mesajında da birey özgürlüğünün toplum özgürlüğünün içinde ele alıyor. Bu konuda siz de az önce topluma da dikkat çektiniz…
Doğru. Biz katılıyoruz o görüşe. Yani felsefi bir görüş. Önder Apo her zaman öyle yaklaştı. Ama şimdi bu koşullarda neyi diyelim? Biz o formülasyonun bir denklem ya birinci kısmı hayata geçsin istiyoruz. Birinci kısmı hayata geçerse ikincinin önü açılır. Birey özgür olursa toplum özgür olur. Fiziki özgürlüğün önü açılsın, adımları atılsın ki toplumsal özgürlük gelişsin. Ancak böyle olur. Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü ifade ediyor. Dolayısıyla yani herkes her türlü talepte bulunuyor. Bastırılmış bir süreç var. Kürtler açısından geçen 100 yıl, en ağır 100 yıl oldu. Kürt tarihinde böyle bir 100 yıl görülmemiştir. Nihayetinde bu devlet bunu da yaşattı Kürt toplumuna. Ağır askeri istihbarat, polis etkinliğini yaşadı. Yani ağır bir baskı ve sömürü altında oldu. Hep faşizan eğilimler Ağır bastı Türkiye yönetiminde. Bazıları ‘böyle olur mu? Bir kişinin özgürlüğüne indirgeniyor’ diyor. Evet bir kişi bir toplumu temsil edebilir. Bir toplum bir kişinin beyninde ve yüreğinde dile gelebilir. Önder Apo gerçek tümüyle böyle zaten. Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü Kürdistan ve Türkiye’deki tüm özgürlüklerin odak noktası. Diğer taleplerin hepsi ona bağlı olarak gerçekleşecek. Çözümü herkes iyi görmeli. Herkes taleplerinin başına bir madde olarak Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü koysunlar.
Önder Apo’nun çağrısı da oldu. Bu çağrıya karşı 11 Temmuz’da KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Besê Hozat öncülüğünde 30 özgürlük gerillası silahlarını imha etti. Bunu nasıl değerlendirmek lazım?
9 Temmuz bir milat gibi oldu ardından 11 Temmuz onu tamamladı. Önder Apo’nun çağrısının gereklerini başarıyla yerine getiren tüm kadın ve erkek yoldaşları kutluyorum. Oldukça başarılı, disiplinli tam da Apocu fedai militanlığa yakışır bir tutum, tavır ve çalışma içinde oldular. İkincisi bu çalışmada emeği geçen herkese de teşekkür etmek istiyorum. Henüz daha hiçbir yasal güvence yok. Onlara rağmen disiplinli, örgütlü, önemli bir çalışma yapıldı. Bunda emeği geçen herkes yani iyi bir rol oynadı, katkı sundu. Başta ev sahibi olarak YNK yönetimi ve çalışanları, KDP’de katkı sundu, teşekkür ediyorum onlara. Basın için hareketimiz açıklama yaptı. Bizim elimizde olmayan, bizden kaynaklanmayan nedenlerle tam yansıtamadık. Katılımcıları tam yansıtamadık. Geldiler, katıldılar. Bazı çağırdıklarımız hiç katılamadılar. Özellikle basın mensupları. Böyle olmayacaktı. Çağrılar bizden yana gitti çoğunlukla ve bizim çağrımız üzerine onlarca da değil yüzlerce insan, basın mensubu, siyasetçi, yurt dışından, ülke içinden geldiler ama yeterince katılamadılar. Onu sağlatamadık. Onlardan bir kere daha hareketimiz adına özür diliyorum. Yani bizden kaynaklanmadı. Bağışlasınlar bizi. Biz istiyorduk ki katılsınlar ama belli ki koşullar ona el vermedi. Mevcut durum henüz o düzeyde değil. Engel çıkartıldı. Ancak bu düzeyde yapabildik. Çünkü tek taraflı yapılan bir şey değildi. Aslında katılan herkese güç verecek bir işti. Biz başlangıçta bu gündeme gelince buna inandık. Dedik ki; buna katkı katılan, katkı sunan, emek harcayan, taraftarlık yapan herkes kazanır. Çünkü olumlu bir işti. Bundan kimseye zarar gelmez. Ama buna rağmen endişeler, tereddütler, kaygılar çok fazla oldu. Özellikle, , karşıtlarımız tarafından bu öyle bir tutum çok gösterildi. Çok titiz yaklaştılar. Herkes bunu bilsin ve böyle anlayışla karşılasın. Gerilla evet neyi gösterdi? Herkes değerlendiriyor açık. Herhangi bir şey yok. Zorlama yok. Etki yok. Herkes orada inisiyatifiyle katılıyor. Örgütlülük, disiplin, tutum, tavır ortadadır. Onları tek hareket ettiren Önder Apo’nun çağrısı. Önder Apo’nun Kürt özgürlüğü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi temelinde verdiği bilinç. Kürt özgürlüğüne ve Türkiye demokrasisine inançları, bağlılıkları nedeniyle o insanlar öyle davrandılar. Büyük fedakarlık yaptılar, feragatta bulundular. Bunu herkes takdir edebilmeli. Bazı çevreler değerlendiriyorlar, hakkını veriyorlar. Ama tam yeterli de değil. Bu oldukça önemliydi. Tarihi bir gündü. Tarihe geçti. Kürt gerillasının, Apocu Gerilla’nın tutumunu, niteliğini, gerçeğini yansıttı, gösterdi. Öyle bazılarının dediği gibi aldatılmış zorla oraya buraya götürülmüş filan değiller.
Barış ve Demokratik Toplum Grubu üyeleri nasıl seçildi?
Tam bir bilinç ve inançla hareket ediyorlar. Yani seçim değildir. Bir kısmı birlik düzeyindedir aslında. Hazır savaş yönetimi ve bazı arkadaşlar eklendiler. Öyle çok özel olarak seçmedik. Öyle her oraya gidecek gerilla gücü dağdaki güç aynı tutumu gösterebilir. Aynı durumda hareket edebilir. Bundan herkes kani olmalı. Sadece orada kendilerini temsil etmediler. Onlar Kürdistan Özgürlük Gerillasını temsil ettiler. PKK Gerillasını temsil ettiler. Apocu Gerilla’yı. Zaten onun temsilcisi olarak ortaya çıktılar. Şu görüldü; bir bilinç ve inanç var. Bazılarının yansıtmaya çalıştığı gibi körü körüne silaha sarılmış değiller. Silah aşığı da değiller. Silaha aşık oldukları için kuşanmış değiller. Canları istediği için dağa çıkmamışlar. Tam tersine büyük bir amaç için her ikisini de yapmışlar. Önder Apo şunu söyledi; ‘Eğer büyük bir amaç için olmazsa bir damla kan akıtmak bizim için cinayet işlemektir.’ Bu felsefeye sahipler. Tamamen zihniyetleri bu anlayışla oluşmuş. Bunun bilinmesi lazım. Bunu net gösterdiler herkese. PKK, Kürt gençleri, kızları, oğulları dağa çıkıp silah kuşanırken böyle birilerine kör körüne düşmanlık yapmak için, bol bol kan akıtmak için ya da canları sıkıldığı için değildi. Yüce bir amaç için, büyük bir amaç için bunu zorunlu gördüler ve hep kendilerinden fedakarlıkta bulunarak bunları yaptılar. Bu amacı anlamak lazımdır. 47 yıl silah kuşanmaya, dağa çıkmaya, en zor koşullarda en cesur ve fedakar bir mücadele yaşamı içinde olmaya ne götürdü?
Eğer kendiliğinden oluyorsa ya da basit şeyler için bunlar oluyorsa buyursun başkaları da yapsınlar. Denesinler görelim. Yoktur. Yapamaz kimse bunu. O halde bunu ortaya çıkartan yüce amacı görmek lazım. Bu gerillanın hakkını vermek gerekiyor. 41 yıllık kesintisiz gerilla savaşının 47 yıllık PKK direnişinin hakkını tarihsel olarak vermek lazım. İmralı Mahkemesi ‘idam cezası veriyorum’ dediği zaman Önder Apo ne söyledi? ‘Cezaya bir şey demiyorum ama vatan hainliğini reddediyorum’ diyerek ‘Biz demokrasi mücadelesi yürüttük’ dedi. Öyle dedi ve çıktı mahkeme salonundan. Gerçekten de Önder Apo, PKK Türkiye’nin demokratikleşme mücadelesini yürüttü. Bunu herkes bilmeli. Ulus devlet çizgisiyle de hareket etti. Oylamayla halklar karar verirse Kürtler ayrı devlet kurarsa bundan yana da olurum dedi. Ama salt ayrı devlet demedi. Türkiye’ye ve Türkiye toplumuna hiçbir zaman düşmanlık yapmadı. Tam tersine Türkiye gerçeğini, Türkmen gerçeğini en çok inceleyen, açığa çıkartan, bunu Türkiye düşüncesine katmaya çalışan Önder Apo oldu. Bu gerçeği görmek lazım. Bu gerilla bu zihniyetin ve mücadelenin ürünüdür. Onu bilmek gerekiyor. Gerilla bir gerçeği kanıtladı. Herkes diyor ‘Apo etkisizdir bir şey yapamaz’ etkisiz mi etkili mi olduğu görüldü. ‘PKK Önder Apo’yu dinlemez’ dediler ama da öyle olmadığı ortaya çıktı. ‘Gerilla silah bırakmaz’ dediler; silahlı mücadele aşığı, silaha aşığı olmadıkları, zorunlu olarak buna başvurduklarını bu olay gösterdi. Önü açık olursa, fırsat olursa bu gerilla demokratik siyasi mücadeleyi de en etkili bir biçimde yürütür. Silahlı mücadeleyi sona erdirmiştir. Silahı da bırakmıştır. 11 Temmuz’daki olay gerillanın silah bırakmasının netleşmiş olması oluyor. Artık bu tür şüphelerin hepsi ortadan kalkmış. Geriye bunun gereklerinin yapılması kalıyor. Onun da adresinin kim olduğu ortada.
Dünyadaki diğer örneklere baktığımızda birçok güç silahlarını başka bir güce, 3’üncü göze, bir güce teslim etmeyi denedi. Siz silahları yaktınız. Neden öyle bir yöntem denediniz?
Şimdi 3’üncü güç gözlemciler vardı. Siyasi, siyaset temsilcileri de vardı. Türkiye’den Kuzey Kürdistan’dan gelmişlerdi. Irak’tan Güney Kürdistan’dan gelmişlerdi. Hatta yurt dışından gelenler de vardı. Biz daha çok insan hakları kuruluşlarının da olmasını istedik. Bir komisyon eksikti. Baştan beri Önder Apo ısrar etti. Biz Kürt sorunu ve buna PKK’nin Önder Apo’nun yaklaşımı bir iktidar paylaşması imkan paylaşması yaklaşımı değildir. Böyle bir şey olsaydı pazarlık yapardı. ‘Al gülüm, ver gülüm.’ Ticaret şeyi. Onun için bir üçüncü aracıya ihtiyaç olurdu. Böyle değil. Bir halkın varlık ve özgürlük sorunu, hayati sorunu. Bütün dünya birleşmiş. ‘Kürt yoktur’ diyorlar. Yok etmek istiyorlar. Kürtler de ben varım diye yüz yıldır direndiler. 50 yıldır Ve PKK bu varlığı kanıtlamak için mücadele etti, savaştı bu kadar şehit verdi. Böyle hayati bir mücadele var. Bunu gidermek birileriyle pazarlık etmeyi gerektirmiyor. Bunun yönünde engel olan bu gerçeği görür. Hakkaniyeti, adaleti biraz işletirse sorun ortadan kalkar, çözülür. Bu bakımdan eğer zihniyet ve siyaset değişikliği olmazsa Kürt sorunu en ağır sorundur. Asla çözülmez. Onu net söyleyebilirim.
Böyle pazarlıklarla, dünyanın başka yerlerinde yapılanlarla Kürt sorunu gerçekten çözülmez. Zaten deniyor herkes. Bizim dışımızda da bu kadar çok deneyenler oldu. Hiçbirisi çözüm bulamadılar. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ‘Türkler, Kürtler, Araplar bir olunca ne kadar şeyler yaptıklarını tarih gösterdi. Gelecekte de görülecek’ dedi. Çok güzel. Başımız gözümüz üstüne. Ama bu Kürtlerin yüz yıldır Türkiye’de adı bile yok. Bu inkar ve imha zihniyet ve siyaseti çok tehlikeliydi. Türkiye’ye çok şey kaybettirdi. Maddi açıdan hesaplıyorlar trilyonlarımız gitti diye. Hayır, etik, ruhsal, demokrasi, ve güven duygusu olarak kaybettirdi. Bunları görsünler. Bu çok daha önemli kayıplar. Türkiye’yi sevenler aslında bunu görmeliler. Biz çözüm görüyoruz. Sadece istemiyoruz. Bu anlayış değişsin. Siyaset değişsin. Bunlar olursa hemen çözüm olur. Türkiye cephesinden de böyle bir talep teklif geldi. Onların toplumları ikna etmesi gerekiyor. Savaşanlar barışabilirler. Hem de en güçlü barışı yaratabilirler. Buna yürekten inanıyoruz biz. Önder Apo’da bu tutumu net olarak ortaya koydu. Yakmaya gelince. PKK’ye silah nedeniyle çok terör örgütü dediler.
Ben Almanya’da 6 sene hapis yattım. Orada çok net gördüm. PKK’yi suçlamanın silahla hiçbir alakası yok. Biz silahımız yoktu bir baktık ki silahtan dolayı bize terörist falan demiyorlar. Düşüncelerimize terörist diyorlar. Kürt vardır demeyi teröristlik görüyorlar. Silahla bir alakası yok. Silahı başkasına niye verelim? Alır başka yere de kullanabilir. Onu da hesap ettik. Bizim elimizde ‘teröristlik’ olarak kullanılacak da bir başkasının elinde demokrasi olarak mı kullanılır? Doğrusu oydu. Kürt mitolojisine uygundu. Bir de günümüz dünyasına ve Orta Doğu’sun uygundu. Ne diyelim? NATO’ya cevap verdik diyelim. Hollanda’daki toplantıda gayri safi milli hasılatların bütçenin savunmaya silaha yatırılmasını yüzde 5’e çıkardılar. Bu kadar gözü dönmüş bir militaristleşme var. Ne olacak? Güvenlik böyle sağlanacakmış. Dün akşam Fransa Cumhurbaşkanı ‘Avrupa büyük bir güvenlik tehlikesi altında. Onun için şu kadar harcama yapmalıyız, silah yatırmalıyız’ diyordu. 10 kat daha artırsa silahla gene Fransa’nın güvenliğini sağlayamaz. Fransa’nın güvenliğini özgürlükle, demokrasiyle, akılla, doğru zihniyet ve siyasetle sağlar. Ama o kararı aldılar. NATO bizi terörist ilan etmişti. Kendileri bu kadar silahlanıyorlar. Ortadoğu’yu kan gölüne çevirdiler. Kürdistan’ı kan gölüne çevirdiler. Biz istiyoruz ki bu kan tümden ortadan kalksın. Bu çatışmalı durum tümden yok olsun. Bunların hepsi iktidar ve devlet sistemlerinin çıkarları gereği oluyor. Onların ürünüdür. Bunu da göstermiş olduk. Anlayanlar için.
Önder Apo da videolu mesajında, yine KCK Eşbaşkanı Besê Hozat okuduğu bildiride demokratik entegrasyon vurgusu yaptı. Demokratik entegrasyondan tam olarak ne kastediliyor? Devletin ya da siyasi iktidarın nasıl adımlar atması gerekiyor?
Bu entegrasyon kelime olarak söyleniyor. En çok Erdoğan’ın 5-6 yıl önce Almanya’daki Türk toplumunun haklarına dair konuşmaları sırasında dikkatimi çekti. Aklıma oradan kaldı. Entegrasyon diyordu. ‘Asimilasyona karşıyız. Entegrasyon istiyoruz’ diyerek Alman devletini uyarıyordu. Alman devletine entegrasyon tanınmalı diyordu. Tayyip Erdoğan Almanya’daki Türkler için istediği entegrasyonu Türkiye’deki Kürtlere tanıyacak mı? tanımayacak mı? Biz isteriz tanısın. Türk’ün asimilasyona karşı çıkma hakkı var da Kürdün yok mu? Kürdün de olmalı. Kürtler de aynı Tayyip Erdoğan’dan kendisi nasıl Almanya’dan istediyse entegrasyon istiyorlar. Önder Apo dedi demokratik entegrasyon. Entegrasyonu çok çeşitli şeyler kullanıyorlar. Ekonomik entegrasyon, toplumsal entegrasyon. Farklı iki birim aralarındaki sorunları çözecek işbirliği yapacaklar. Nasıl işbirliği yapacaklar? Onun belirlenmesi. Bunun için tabii birimler birbirlerini, tanımaları vardır. Kabul etmeleri gerekiyor. Diğer yandan bir de uyum, pozitif bir kavramı. Entegrasyonda birbirini reddetme yok. Birbiri üzerinde egemenlik sağlama yok. Asimilasyon yok. Asimilasyonla karıştırıyor bazıları. Entegrasyon kendi varlığını koruma temelinde uyumlu hale gelme, diğer bir birimle işbirliği yapabilme. Bunu önce de savunmalarda da Önder Apo dile getirdi. Devletle toplum ilişkileri, devlet demokratik toplum ilişkileri, dedi. Devlet artı demokratik toplum olarak tanımladı. Bunlar bir ara da yani birlikte ilişki ve mücadele diyalektiği içerisinde nasıl yaşarlar? Şimdi bu ilişki tarzının tabii hukuka ilkelere bağlanması lazım. Aslında toplumsal olursa bu yasalar gerektiriyor, Anayasa gerektiriyor. Türkiye Anayasası demokratik olacaksa esas da mesela bunları içermesi gerek. Yasal düzeyde ilkelerinin netleştirilmesi lazımdır. Onun için yani yasalarının ortaya çıkartılması gerekiyor.
Önder Apo bu bunu da net ortaya koydu. Demokratik entegrasyon yasaları bir de özgürlük yasaları. Nasıl? Halkların özgürlüğü, ifade özgürlüğü diğer bütün özgürlüklerin güvence altına alınması gerek. İfade ve örgütlenme özgürlüğünün yasaklanması, ortadan kaldırılması olursa Önder Apo ‘İsyan olur’ diyor. Evet. Çünkü demokrasi olmaz. Demokrasinin temel ölçüleri, ilkeleri de bu. Demek ki demokratik entegrasyon yasaları Türkiye’nin temel demokratikleşme yasaları. Türk-Kürt ilişkilerini kardeşlik temelinde belirleyecek -haklarını, hukuklarını güvence altına alacak- yasal, hukuki düzenlemeler olmalı. Bunun için bazı çevreler ‘görmeliyiz, güven duymuyoruz, güvence olsun’ dediler. Önder Apo yapacağını hep yaptı. Gerilla da işte silahını da bıraktı. Silah bırakıyoruz. Geriye artık bu adımlar kalıyor. Özgürlük ve entegrasyon yasalarının çıkartılması giderek bu bir Anayasaya götürür. Yeni bir Anayasa değerlendiriliyor. Bir Anayasa da son halini alır. Ama tabii öyle bir Anayasa birden bire ortaya çıkmıyor. Çok zor Türkiye’nin gibi bir ortamda böyle adım adım gerçekleşmesi lazım. Benzer yasalar çıktıkça sonu bir demokratik Anayasaya bütün bunları hükümleri içeren bir demokratik Anayasaya götürür.
Bir komisyon kurulacak. Bu komisyon çalışmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Meclis’te bulunan birçok grup da parti de katılacak. Bu komisyon sizce nasıl çalışmalı? Bu komisyon nelere imza atmalı?
Yargı paketleri başarılı olmadı olmaz. Basit bazı düzenlemelerdi. O temelde çıkartıldı. Neden? Çünkü Türkiye’nin gündemi değiller onlar. Yani getirilen yasalar da öyleydi. Onların düzeltilmesi için yani gündem olan temel şeyler de ortaya tam konamadı. Benzer şeyler kondu. Ya tek taraflı olmasın, çok taraflı olsun. Bir taraf yararlanıyor, ötekiler de yararlansın gibi basit bir şeyler. Ama ne neyden yararlanıyor? Türkiye’nin gündemi nedir? Temel sorunları nelerdir? Bunun hukukla bağı var. Hukuksal sorunlar temel sorun. Onun için Önder Apo ‘Temel mücadele tarzımız hukuk olacak diyor’ bu dönemde. Değişim ve yeniden yapılanmanın temel mücadele yöntemi, tarzı, taktiği bu olacak. Çünkü hukuksal düzenlemeler gerekiyor. Paramparça olmuş bir hukuk var. Demokratik ilkelerden çok uzaklaşmış bir hukuk var. Asli gündemden kopmamak lazımdır. Herkes dikkat etmeli buna. Herkes talep kendisinin hakkını talep edebilir ama o hakkının gerçekleşmesinin Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünden geçtiğini bilerek o talepte bulunabilmeli. Basın da bunu propaganda edebilmeli. Şimdi aynı şey komisyon için geçerli. Bir komisyon kuruluyor. İyidir. Kurulmuş olmasını da önemsemek lazım. Fakat 2013’te de atıldı bu böyle bir adam. Bir komisyon olmuyordu, iki komisyon o zaman komisyonlar daha farklı daha farklı işlevleri olacak şekilde çeşitli düzeylerde tartışılmış gündem yapılmıştı. Şimdi bir komisyon üzerinde yürüyor. Çünkü hakkıyla, hukukuyla kurulmadılar. Tartışmalarda bize yansıyan, bizim anladığımız, Önder Apo’nun istekleri, savunduğu görüşler farklıydı. Komisyona yüklenen anlam, komisyonu çalıştırma tarzı farklı oldu. Boşa gitti. Hiçbir işlevi olmadı. Umut ediyoruz bu komisyon öyle olmaz. 2013-14’ten ders çıkartılmalı. Yoksa yani tekrar olur. Temel gündem tekrar değil mi? ‘PKK her şeyi işte tekrar oldu da bu hale geldik’ o halde tekrarcı olmamalıyız. 10 yıl önce olanı bir daha tekrarlayacaksak o zaman demek ki tarihten hiç ders çıkarmıyoruz. Hiç ileriye gitmiyoruz. O anlama gelir. O halde bu komisyon ne yapmalı? Komisyon gündemi ne olmalı?
Biz akıl verici değiliz. Fakat komisyonu Önder Apo istedi. Bu sürecin gereği olarak oluyor ve biz de bu komisyon çalışmaları temelinde hareket olarak en temel adımları attık. Kimsenin aklının ucundan, hayalinden bile geçirmediği adımları attık. Bizim de hayalimizden çok geçmiyordu. Bazen aklımıza geliyordu. Ben şöyle düşünüyordum bazen; Acaba bu PKK feshedilse ne olur ne olur acaba dünyanın hali? Onu görüyorduk yansımalarla. Herkes bir yerinden faydalanmak istiyordu. Öyle oluşmuştu ki sanki PKK’nin üzerinden kazanç sağlıyorlar gibi. PKK’yi bu şeyin altından çekilir, çeksek kıyamet kopar gibi olur. Gerçekten de bir anda Önder Apo çekmedi mi? Şimdi diyor bütün dengeler alt üst olmuş. Oldu tabii, daha da olacak. PKK üzerinde değil denge sadece. Kürt inkarı ve imhası üzerinde oluşmuş yüz yıllık bir dünya dengesi var. Kapitalist modernite sistemi denen küresel sistem böyle oluştu. Son 50 yılda da bu çelişki ve çatışma Kürt tarafını PKK temsil etti. Dolayısıyla PKK üzerinde şekillenen bir denge oldu. PKK’yi çekince şimdi bütün dengeler alt üst oluyor. PKK fırsatı vermedi. Komisyonun rolü işlevi ne olacak? Böyle sıradan komisyon olmayacak, olmamalı. 2013’teki gibi olmamalı. Tarihi görev ve sorumluluğuna sahip çıkmalı.
Bunun iki boyutu var; Kürt sorununun çözümü üzerinde olacak. Kürt gerçeğini kabul edecek. Kürt sorununu anlayacak ve çözümü nasıl olacak? Türkiye’nin demokratikleşmesi üzerinde olmalı. AKP’liler de bazen dile getiriyorlar. Rojbaş. 23 senedir Siz Kenan Evren’in Anayasasıyla yönetmeye çalışıyorsunuz bu ülkeyi. Ondan sonra da demokrasiden şundan bundan söz ediyorsunuz. ‘Türkiye’de demokrasi var. Niye PKK karşı çıkıyor buna? Gerilla niye dağda var?’ Kenan Evren’in Anayasasından sonra PKK dağa çıktı. Çok iyi hatırlıyorum. 7 Kasım’da 82’de Anayasa oylanırken gazetesinin Anayasa değerlendirmesinin başlığı şuydu; Anayasa değil devrim. Biz o ilkeyle yola çıktık. Çünkü o Anayasa Gerilla’yı ortaya çıkardı, dağa çıkardı, PKK’yi Gerilla yaptı. Sen o Anayasayla yönetiyorsun hala. Demokrasi bunun neresinde? Dolayısıyla şunlar olmalı; gerçekten de mesela geçmişle yüzleşici bir şey ortaya çıkarabilecek mi? Yani yüz yıllık geçmiş. Tayyip Erdoğan’da ‘Beyaz Toroslar’ dedi. Diyarbakır zindanına gitti ‘burada büyük direniş oldu’ dedi. Hatta gözyaşı döktü yani. Şimdi Temmuz ayındayız. 14 Temmuz direnişi şehitlerini andık. Bunlarla yüzleşmek gerekiyor. Açığa çıkartmak lazım. ‘Birileri asılsın, kesilsin’ demiyoruz. Ama hak, hukuk neydi? Doğru olan neydi? Yanlış neydi? Suç neydi, hak neydi? O belirlensin. Kemal Kılıçdaroğlu hep söyleye söyleye sonunda siyasetten de gitti. ‘Helalleşme olsun olacaksa.’ Öyle de olabilir ama bunları açığa çıkarak. Türk basınını izledim, hiç Tayyip Erdoğan’ın bu konuşmalarını öne çıkarmadılar. Kimse manşet yapmadı. Tartışma konusu bile yapmadılar televizyonlar. Hepsi değil ama bir kısmı hala ırkçı, şoven Kürt’e hakaret ediyor, aşağılıyor, gerilla şahsında, Önder Apo’nun şahsında, PKK şahsında yani zehirliyor. Demokratik değil, siyasetin önünü açmak yerine kapatıyor. Milliyetçi diyorduk biz ama devlet Bahçeli ‘öyle milliyetçilik olmaz’ diyor. Milliyetçi saymıyor. O zaman daha iyi tanımlasınlar. Gerçekten biz de düzeltelim. Irkçı şoven bir yaklaşımdır. Bu gösteriliyor. Böyle olmaz.
Bu anlamda elbette o geçmiş açığa çıkartılacak. İçinde bulunan durum iyi tespit edilecek. Önder Apo, PKK ve Gerilla iradesini ortaya koydu. Önder Apo çözüm gücü olduğunu herkese kanıtladı. PKK kendisini siyaset sahnesinden çekti. Tarihe mal etti. ‘PKK engel oluşturuyor’ diyorlardı. O engel ortadan kalktı. Gerillada silahını yakarak demokratik siyasete özgürlük ve demokratik entegrasyon yasaları temelinde demokratik siyasi mücadeleye katılmaya açık ve hazır olduğunu kanıtladı. Zaten Açık çağrı da yaptılar. Arkadaşlar oradan geri geldikleri yerlere gönderildi. Bu bizimle alakalı değil, Türkiye buna açık değildi. ‘PKK şöyle olsun böyle olsun’ diyorlar da PKK’yi içine almaya Türkiye açık mı? Değil. Alamaz ki bu haliyle. Bu kadar dar bir Türkiye’ye PKK girmez, sığmaz. Kürtler sığmaz. Bunu anlamaları gerekiyor. Bülent Arınç ‘Cehennemin dibine gitsinler’ demişti. Ayıptır yani. Buharlaşmayacağız. Cehennemin dibine falan gidemeyiz. Bülent Arınç kadar hepimizin o topraklarda o memlekette hakkı var. Biz de oraların çocuğuyuz. Kendisinin babasının malıysa bizimkinin de malıdır. Kaldı ki biz baba mallığıyla hareket etmiyoruz. Kimse kimseye öyle söylememeli. Öyle de yaklaşılmamalı. Herkes yani özgürlük ve demokratikleşme, demokratik birlik, demokratik entegrasyon temelinde bütünleşmek için elinden gelen fedakarlığı gösterebilmeli. Demokratik, yiğit ve cesur olmanın ölçüsü bu. Bu gösterilebilmeli. Komisyon bunun önünü açmalı. Komisyon öyle basit şeylerle uğraşmamalı. Bazıları öyle gösteriyorlar. Elbette her şeyi kendisi yapamaz. Ama Meclisi bu komisyon işletmeli.
Meclis’de Türkiye demokratikleşmesinin Kürt sorunu çözmenin geçmişi bu konuda yani bir şeye çözüme götürmenin yasalarını, ilkelerini çıkarmalı, pratiğini geliştirmeli. Biz komisyondan bunları bekliyoruz. Böyle olursa doğru ve anlamlı sonuç üretici olacağına inanıyoruz. Böyle yaparsa da biz o komisyonla her türlü çalışmayı yaparız. Yine Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ‘Bir adım atana biz koşar gideriz’ dedi.. Gerçekten Önder Apo ve PKK bir değil bir sürü adım attı. Görelim onun karşılığını. Kürtler yapıyor. Komisyon adımlar atarsa biz onu kat kat karşılarız. Bu konuda yani şimdiye kadar yaptıklarımız sözümüzün gereğini yerine getireceğimizin kanıtı oluyor. Komisyon bu anlamda ciddi temel konuları gündeme alan tartışan çözüm bulan bir komisyon olmalı. Geçmişi yüzleştirme, entegrasyon yasalar, demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümüne ilişkin çözüm yasalarını ortaya çıkarmalı. Irkçı şoven yaklaşımların özellikle Türkiye’de geliştirdiği Kürt karşıtlığını ortadan kaldırıcı olmalı. Linç ediyorlar.
İstanbul’da Kürtçe müzik dinlediği için bir aile linç edildi…
Evet. Bir müzik için bir kadın ve bebeği ne hale geldi. Ayıp gerçekten. Bu devlet her şeyle ona karşı olmalı. Bu kadar şoven ve ırkçı olunur mu? Bu nasıl yaratıldı? Hrant Dink’in eşi ‘Bir çocuktan bir katil nasıl yaratılıyor?’ demişti. Bunu çözmek lazım. O hale getirilmiş insanlar çok fazla Türkiye’de. Bunlara karşı mücadele şeylerini geliştirmeli. Bunlar hepsi komisyon konuları.
Son atılan adımla birlikte Türkiye iç siyasetinde de yoğun tartışmalar yapıldı. İç siyasette Kürt sorunu alet haline mi getiriliyor ya da orada taraflar nasıl yaklaşmalı?
Bizim açımızdan Kürt Özgürlük Hareketi ve Kürt siyaseti PKK ile ilişkilidir. Tayyip Erdoğan ‘Türklerin, Kürtlerin, Arapların birliği’ dedi. Biz buna evet diyoruz. Ama bunun diğer halklara karşıt olması söz konusu olamaz. Orta Doğu’nun bütün halklarını kapsamalı. Kürtlerin halklarla ilişkileri, kardeşliği bir başka halka karşıtlık olarak olmuyor. Bu bir temel demokrasi ilkesidir. İkincisi örgütlerle ilişkiler. Bir örgütle bir partiyle biz PKK olarak yapmadık hiç. Birlikte yapacağımız işler temelinde ittifak yapalım. Bir zaman KDP ile de ilişki kurduk, ittifak yaptık. Ortak çalışma üzere. Kesinlikle YNK’ye karşı ilişki ittifak değildi. YNK ile de ilişkilerimiz oldu. Türkiye sol hareketinden birçok örgütle ortak cephelerde kurduk. Tek tek ilişkilerimizde olduk. Bunların hepsi birlikte amaçlarımız doğrultusunda iş yapmak üzerineydi. Diğerlerine karşı değildir. Buna da karşıyız biz yani. Birilerini geriletmek ya da bastırmak için biz güç birliği yapalım arayışında değiliz. Kürtlerin bu iki temel siyaseti var.
Bu Önder Apo’nun yaklaşımıdır. Baştan beri bunu esas aldı. Bu bir anlayış ve çizgi oldu. Kürt tarafından yana herkes bunu bilsin. Özgür Özel tepki gösterdi. O anlamda hakkı var. Kürt sorununu çözmek istiyoruz. Yüz yıllık sorun. Anlayış ve siyaset değil işimi gerektiriyor. Bütün toplumu ilgilendiriyor. Sadece siyaseti de değil. İki, Türkiye’yi demokratikleştiriyoruz. Gerçekten bu çok önemli. Öyle birilerinin kendi başına yapacağı bir şey değil. Herkes aynı zihniyette olmazsa olmaz. Demokrasi de olmaz. Kürt sorununun çözümü de olmaz. Dolayısı oradan baskı çıkar. Dolayısıyla herkesi katmalı, birlik yaratmalı, birleştirmeli. Bu nedenle diğer ilke yanında bir de bu sorunları çözerken birleştirici olmayan yaklaşımlar aslında çözüm üretmez. Oradan dar partisel ya da örgütsel çıkar sağlamak ortaya çıkar, gündeme gelir. Onlar doğru değil. O bir şey getirmez. Güncel olarak sanki bir şey kazandırıyor gibi görülür ama orta vadede kaybettirir sahiplerini. Uzun vadede zaten kaybettirir. Dolayısıyla kesinlikle biz ona karşıyız. Kendileri bilir ama AKP de yaklaşırsa kaybeder. Tepki göstermesi, düzelttirmek istemesi hakkıdır. Yerinde olmuştur. Ama CHP daha güçlü katılmalı. Ya iktidar olursun, muhalefet olursun. Kendileri de bu kadar yerel yönetimde iktidardılar.
Şimdi bir mücadele de sürüyor. Biraz ölçüsüz bir iktidar mücadelesi var. Karıştı gerçekten de. Derler ya ‘at izi ile it izinin karışması.’ Türkiye’deki biraz öyle oldu. Şimdi siyaseten oluyordu. Kürdistan’da kayyum atıyorlardı. Bunu çok iyi biliyorduk ki yani siyasi karardır. Türkiye’ye dönük şeylerin de öyle olabilir diye değerlendirmek istedik. Fakat altından başka şeyler çıkarıyor. Çok kirlenmiş bir siyaset var aslında. Bu sadece CHP ile bağlı bir durum da değil. Yani ‘tencere dibin kara, seninki benden kara misali.’ Eğer hak hukuk üzerine gidilirse belediyelerde dahil siyasetin hepsinde kir var. Temizlemek lazım. O doğru ama temizlemek böyle olmaz. Bir tarafı göre, kendini koru, öyle olmaz. Bunun için doğru mücadele lazım. Muhalefet için CHP başta olmak üzere olumsuz şeyler oluyor, haksızlıklar oluyor. Ama bütün bunlar neye dayanarak oluyor? CHP’yi bilmem. CHP yönetimine bir şey demiyorum. Özgür Özel’in Amed’teki bir çift sözünü duydum. Benim için o çok önemli. ‘Kürt vatandaşlarımız diyorlarsa Kürt sorunu vardır, bizim için vardır’ dedi. ‘Kürt vatandaşlarımız nasıl isterlerse sorun öyle çözülür, sorun çözüldü derlerse çözülür.’ Topluma bu biçimde güvenmeye ben en büyük değeri veriyorum. Bizim hareketimiz böyle. Bunu net söyleyelim. Bu çok önemliydi. Fakat CHP çevrelerinden önemli bir kısmı ne diyor? PKK kendini feshetmiş hala ‘CHP’nin yıkılması için, bilmem belediyelere kayyum olması için bunu yapıyor’ diyorlar. El insaf. İnsan Allah’tan korkar gerçekten. Böyle söz söylenir mi? Ne alakası var bunun? Bütün bunlar tüm bu haksızlıklar, hukuksuzluklar böyle kadar kirli çıkar kavgasının hepsi bu demokratik olmayan rejimden kaynaklanmıyor mu?
Bu demokratik olmayan rejimin esası da Kürt’ü inkar ve imha etmekten kaynaklanmıyor mu? Bu çok nettir. O zaman Kürt özgürlüğü hiç buna yol açar mı? Kürt özgürlüğü yönünde gösterilecek her çaba, atılacak her adım Türkiye’yi demokratikleşmeye, dolayısıyla bu haksız, hukuksuz işlerin azalmasına, ortadan Kalkmasına götürür. Kürdistan’da özgürlük yönünde her atılacak adım Türkiye’ye büyük demokrasi olarak yansır. ‘Yoksa Kürdistan özgür Kürtler özgür demokrat olacak ama Türkiye’de bilmem diktatörlük olacak.’ Mustafa Karasu arkadaş diğer arkadaşlar da belirttiler. Çok dikkat çektiler. Bu gerçekten böyle. Bu formülü yanlış kuruyorlar. Bilinç karartıyor. Öyle bir bilinç kararması kesinlikle yapılmamalı. Muhalefet rahatsız oluyorlarsa kötü şeyler oluyor kendi aleyhlerine o zaman daha fazla sahip çıksınlar sürece. Daha çok dahil olsunlar. Ortak Türkiye’yi demokratikleştirmek için bir ortak hareket geliştirilsin barış için demokrasi için. Kendilerinin yararına olan da budur. Bu konuda tutumlar yetersizdir. Kürt sorununun çözümünü dar iktidar çıkarlarına bağlayanlar yanlış yapıyorlar kaybederler. Büyük tehlike o herkes uzak durmalı.
Bu gelişmeler yaşanırken Medya Savunma Alanları’na yönelik saldırılar da devam ediyor. Bu saldırılar neden halen devam ediyor? Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Maalesef saldırılar var. HPG-BİM açıklamaları ne yazık ki doğru. Biz öyle olsun istemiyorduk. Bu tür şeylerden sonra bunlar kesilir diye de bekliyorduk. 1 Mart’ta ateşkes ilan ettik. 7 Mayıs’ta silahlı mücadeleye son verdik. Gerilla silahını yaktı. Böyle olmuş bir güce saldırılar var. İlginç bir durum. Bunun üzerine düşündük. Bazı generallerde başarısızlık kompleksi mi var? Arkadaşlar rantçılar olarak tanımladılar. Süreci provoke etmek isteyenler olarak tanımlıyorlar da. Yapılan süreci provoke ediyor. Gerçekten de rantçılığa hizmet ediyor. Bunların hepsi doğrudur. Gerçekten tümden öyle mi? Niye bunda bu kadar ısrar eden bazı çevreler var? Bir başarısızlık kompleksidir. Kendini işte büyüklüğe inandırmış, özellikle de halklar karşısında ezmiş başkalarını, Kürtleri de ezerim diye. Onu sonuca götürememiş, gerçekleştirememiş. Şimdi böyle yaparak ben bunu gerçekleştirdim, herkes kabul etsin diyor. Yapamadığını yapılmış olarak toplum, siyaset kabul etsin istiyor. Böyle bir kompleks. Yani kimyasal silah kullanıyorlar. Taktik nükleer patlayıcı kullanıyorlar. Teslim ol çağrıları yapıyorlar. Gerilla zaten silah bıraktı. ‘Hepsi de bıraksın’ diyorlar. Peki yani onu bırakanlar gitsinler o generallerinin ya da askerlerinin elini tutsunlar.
Çağrı yapıyorlar güya PKK’yi böyle çözecekler. Teslim olunacak kaçanlar olacak, ucuz başarı elde edecekler. Tam bir kompleks, gerçekten de aşağılık kompleksi. Öyle demek gerek. Bazı arkadaşlar cenazelerini yaktıklarında kültürsüzler demişti kadın arkadaşlar. Kültürsüz bir yapı var. Aşağılık kompleksi var. Bu yöntemlerle ya örgüt dağıtacak, geri tasfiye edecek, işte kaçırtacak beklentisi boş beklentidir. Aylardır bunun için her türlü çabayı harcıyorlar. Bir kişiyi bile sökemediler. 40 yıldır saldırıyor sökemedi. Zindanda o kadar saldırdı. Durdurabildi mi? Teslim alabildi mi? Hatırlasın, hatırlasın. Sanki böyleleri Esat Oktay’ın kalıntıları gibidirler. Temmuz ayını yaşıyoruz. 14 Temmuz direnişi neye karşı gelişti? Esat Oktay Yıldırım diye birisi vardı. O da bir askerdi. Nasıl bir askerdi? İyi gördük Amed zindanındaki durumda. Sanki ardılları var. Korkutacaklar, ürkütecekler, teslim alacaklar, dağıtacaklarını umut ediyorlar, bekliyorlar. Hala hayal ediyorlar. Boş bir çaba, boş hayal, onu söyleyebilirim. Tarihten ders çıkartmayan PKK’yi gerillayı Kürtün özgürlük mücadelesinin özelliklerini anlamamış bir yaklaşım.
Böyle çok aşırı kendini abartan, beğenen, büyük gören Irkçı, şoven bir yaklaşım. Bu çok net. Karşıdakini hakir görüyor çünkü. Onu kendine sadece teslim olur görüyor. Hiç öbür türlü aklının ucundan geçirmiyor. Böyle olmaz. Bununla başarı elde edemezler. Bunları mesele yapmadık şimdiye kadar ama basına yansıyor. Herkes duyuyor. Kamuoyunda, Kürt halkında, kadınlarda büyük kuşkular var. Herkes de diyor ‘bunlar saldırıyorlarsa peki gerilla nasıl silah bıraktı? Ne olacak bu durum?’ Çok haklılar. Bu kaygıların hepsinin yerinde haklı. Ben hiçbir şey demiyorum onlara. Doğrudur kaygıları. Fakat yani sadece kaygı duymakla işin içinden çıkamıyoruz. Mesele burada. Onunla yetinmeyeceğiz. Mücadele ederek biz bunları ortadan kaldıracağız. Amed Zindanındaki yoldaşlar ne yaptılar? Tarihi nasıl yazıldı? Kazanım ne ile oldu? Ölüm orucu direnişi ile. Direnerek oldu. Mücadele ederek kazanıldı. Mücadele edeceğiz. Hazır bir şey yok. Diğer yaklaşım sanki hazır beklemek gibi oluyor. Birisi rantçıdır, birisi bilmem nedir, bir provokatördür de. Kime hizmet ettiği belli olmayan birisi. Gerçekten de böyle güçler var. Belli ki temiz temizlenememiş. Onlar var diye onları esas alamayız. Mücadele etmemiz lazım onlara karşı.
Gerilla da bu haliyle mücadele ediyor. Anladığı dilden de cevap verir. Kendi mücadelesini de sürdürür kararlılıkla bütün toplumla mücadele etmeli. Bunların hepsini mücadeleyle ortadan kaldırabiliriz. Dolayısıyla sadece kaygıyla yetinmemeliyiz. Mücadele etmeliyiz. Ben o Türk askerleri şunu da demek istiyorum; 93’te ateşkes ilan ettik biz. 98 Ağustos’unda Önder Apo “Bu savaş patadır” dedi. Kazananı ve kaybedeni yok. Biz de planlarımızı başarıya götüremiyoruz. Devlet de götüremiyor. Değişiklik yaratmamız gerekir. 1 Eylül ateşkesi, Avrupa’ya çıkış bu bunun bu değerlendirme üzerineydi. Buna uluslararası komployu dayattı. PKK bunu kabul etti yani. Bu durumdayız. Belli gelişmeler oldu bir yere kadar. Sonrası her şey silahla olacak değil. Şimdi odun kafalı gibidir o bazı generaller. Diyorlardı ‘NATO mermer, NATO kafa.’ Böyle bu NATO’ya mal edildi ama bu asker kafasını bazı siyasetçiler biraz şey almalılar. Denetimi almalılar. Gerçekten 2008’de Zap’a nasıl saldırdıklarını da gördük. O zaman siyaset bir tavır almıştı. Şimdi daha fazlasını alabilir. O tür şeyler hiç etki yapmaz. Ama tehlikelidir. Süreç üzerinde her şey üzerinde de tehlike arz ediyor. Siyasi çevreler buna sahip çıkmalılar. Bazı basının ırkçı, şoven yaklaşımları, dili süreci zehirliyor. Bu barışçı çabaların önünü kapatıyor. Bu da aynısıdır. Aynı şeyi yapıyor. Şimdiye kadar direndi. İnsan hakları yöneticileri ‘o gerillalar silahı yakarken silahı sicillerini bize devrettiler. Ama barış ve demokrasi mücadelesini de bize devrettiler’ değerlendirmesi yaptı. Biz öyle anladık diyorlardı. Doğru anlamışlar. Toplumun hepsi öyle anlamalı. Gerilla bu duruma getirdi.
Rojava Devrimi’nin yıldönümü, neler söylemek istersiniz?
Evet, 19 Temmuz 2012 Devrimi gerçekten de büyük bir devrimdi. Gerilla direnişimizin de bir sonucuydu. Dört parça Kürdistan’da yürütülen mücadelenin Suriye’de Rojava’daki sonuçlarıydı. Bir ufuk açtı. Umut oldu insanlığa. Önemli bir çıkış oldu. Herkes de bunu böyle tanımladı. Rojava, Kobanê günleri oldu. Karartılmış faşist çeteci saldırılar boğduğu insanlık bu direniş ve devrimle bir biraz rahatladı. Canlandı. Yeniden umut kazandı. Bu temelde 13’üncü yıldönümünde 19 Temmuz özgürlük devrimini selamlıyorum. Bu devrimi gerçekleştiren tüm güçleri -Rojava’nın özgürlük savaşçılarını Rojava Kuzeydoğu Suriye Kürdistan halklarını başta Kürtler olmak üzere Araplar Ermeniler, Suriyeliler, Türkmenler, Çerkezler birçok halk var. Demokratik ulus da yarattılar gerçekten- onları kutluyorum.
Büyük bir girişimdi ruhtu çıkış ışık oldu insanlık için. O olmasaydı Suriye’nin geleceği yani bugünleri daha karanlık olabilirdi. Onlara fırsat vermedi. 13 yıldır da büyük zorluklara karşı binlerce şehit vererek mücadele ediyor. Kuzey ve Doğu Suriye halkları bir demokratik ulus sistemi yarattılar. Bir kardeşçe yaşam, iç içe kardeşçe yaşam ortaya çıkardılar. Kadın özgürlüğünü geliştirdiler. Herkes oraya bir örnek olarak bakıyor. Gerçekten nasıl bir nefeslenme yeri, umut kazanma yeri, biz umut ediyoruz hep böyle olacak. Hep tehditler var. ABD’lilerin şunların bunların ikide bir tehditleri oluyor. Kuzey ve Doğu Suriye halkları bu konuda bilinçlendiler. Çok itibar etmeyecekler. ABD’de ikide bir ‘şunu yaparım bunu yaparım’ diye herkesi tehdit etmekten vazgeçse iyidir. Yaptıklarını görüyoruz. Afganistan’ı El Kaydi’ye teslim ettiler. Suriye’yi de El Kaydi’ye teslim ettiler. Taliban’da El Kaide’ydi. HTŞ’de El Kaide’dir. Colani El Kaide üyesidir. Hüseyin bin Ladin’e güya saldırıyorlardı. Bu El Kaide ikiz kuleye saldıran güç değil miydi güya? Bu ne periz ne lahana turşusu? ABD böyle yaparsa kirli çamaşırlar ortaya çıkarılır. O temsilci (Tom Barrack) ikide bir şeyler söylüyor. Kuzey ve Doğu Suriye halkları ve Kürtler yeterince bilinçlendi, örgütlendi ve savunma güçleri de var. Halk direndi. Her türlü saldırı karşısında da direnir ve kazanırlar. Biz buna inanıyoruz. Her zaman umutlarını korusunlar, uyanık olsunlar. Örgütlü olsunlar. Dayanışmalarını, birliklerini kaybetmesinler. Kazanırlar. Şunun bunun ne yapacağı bağlı değiller. Kendi ne yapacaklarına bakarlarsa başarırlar. Ben tekrar 19 Temmuz Devriminin yıldönümünde bütün bunda emeği geçen herkesi kutluyor selamlıyorum.
Son olarak eklemek istedikleriniz, izleyicilerimize bir mesajınız var mı?
Temmuz ayındayız. 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu direnişinin 43’üncü yıl dönümünü yaşıyoruz. Büyük direniş ayımızdı. Ulusal Onur Günü olarak tanımladık. Gerçekten de Ulusal Onur Direnişi verildi. Bütün bu direniş kararı orada verildi. ‘Kürtleri kandırırız ya da bastırırız’ çağrıları yapıyorlar bazıları. Onlara 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişini ve esas olarak da Diyarbakır Zindan Direniş gerçeğini hatırlatırız. Orada ne yaptınız? Yöntemleriniz ne getirdi? Ona bakın. Burada çıkacak sonucu da görün. Bayatlamış, başarısız kalmış yöntemleri tekrar tekrar etmekle hiçbir şey kazanamazlar. Onu görmeliler yani. O zindanda o kadar baskı altına alınmış insanları etkisiz, umutsuz, direnişsiz kılamadılar. Şimdi yani bu kadar bilinçlenmiş, örgütlenmiş Kürt toplumunu genç kadınlarını örgütsüz, bilinçsiz kılsınlar, teslim alsınlar. Bunlar boş çabadır. Gerçeğin ne olduğunu Diyarbakır Zindan Direniş gerçeği, 14 Temmuz direniş gerçeği yazıyor. Her şey o direniş ruhu, bilinci ve yarattığı değerler, kazandığı ideolojik zafer üzerinden bugüne geldi. Bugün de o bilinç, o ideolojik duruş ya çok daha etkili bir biçimde tüm toplumu sarmış insanlığa yayılarak gelişme gösteriyor. Bunlar temelinde 14 Temmuz büyük ölüm orucu direnişini de 43’üncü yıl dönümünde selamlıyorum. Bu direnişin büyük kahramanları Hayri, Kemal, Akif ve Ali yoldaşları onların şahsında tüm şehitlerimizi saygı sevgi gibi minnetle anıyorum. Gerilla bu direnişle doğduğu, Kürt halkı bu direniş ruhuyla var oldu. Bunun üzerinde demokratik uluslaştı. Haklı olarak herkes söylüyor. Şimdi bu yeni süreç, yeni hamle, barış ve demokratik toplum hamlesi de tamamen bu direnişi karşılaştırmak ve daha da ileriye taşımak biçiminde sürüyor. Şunu rahat söyleyebiliriz; demokratik toplum çizgisinde değişiyoruz ve de değiştiriyoruz. Bu böyle devam edecek. Demokratik değişim ve dönüşüm sürecek ve barış ve demokratik toplum çağrısı mutlaka başarı kazanacak.
MA