
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) göre bir tutuklunun şartlı salıverilme hakkına sahip olmaksızın ömür boyu hapiste kalması Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) aykırı. Türkiye, AİHM’in bu yönde verdiği kararlara rağmen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilen tutsaklarla ilgili bir düzenlemeye gitmiyor. Aksine söz konusu tutsakları “umut hakkı”ndan “muaf” tutuyor.
Uluslararası komployla 15 Şubat 1999’da Türkiye’ye getirilen ve söz konusu tarihten bu yana İmralı Adası’ndaki cezaevinde tecrit koşullarında tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan da AİHM’in hakkında ihlal kararı verdiği tutsaklardan birisi.
AİHM, 18 Mart 2014 tarihinde Öcalan’ın şartlı salıverilme hakkına sahip sahip olmaksızın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum edilmesini AİHS’ye aykırı buldu. AİHM, bu noktada Türkiye’den düzenleme yapmasını istedi. Benzer bir karar tutsaklar Hayati Kaytan, Emin Gurban ve Civan Boltan için verildi.
Ancak Türkiye herhangi bir düzenlemeye gitmediği gibi, Öcalan ve diğer tutsakların “umut hakkı”ndan “muaf” tutulduğunu kaydetti.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi (AK BK), Eylül ayında yapacağı toplantıda “umut hakkı”nı bir kez daha gündemine alacak. Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD), Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD), İnsan Hakları Derneği (İHD), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), Toplum ve Hukuk Araştırmaları Derneği (TOHAV), Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST) ile Amed, Wan, Şirnex, Colemêrg ve Riha baroları, toplantı öncesi komiteye bir bildirimde bulundu.
Bildirimde, AİHM kararlarının uygulanması için gerekli adımların atılması talebinde bulunuldu.
4 BİN TUTSAK BENZER DURUMDA
TOHAV üyesi avukat Ali Kahraman, yaptıkları bildirim ve “umut hakkı”na dair değerlendirmelerde bulundu. Abdullah Öcalan’ın tutukluluğu sonrası idam cezasının kaldırıldığını ve bunun yerine ağırlaştırılmış müebbet cezası düzenlemesinin getirildiğini hatırlatan Kahraman, 4 bin kişinin tahliye imkanı olmaksızın şu an cezaevlerinde tutulduğunu aktardı.
Kahraman, “Sayın Öcalan, şu an yürütülen bir müzakerede başmüzakereci olarak kabul edilmektedir. Sadece Kürtler değil, işin diğer tarafında olan devlet de bu şekilde görmektedir ve muhatap almaktadır. Sayın Öcalan’ın durumunda bir iyileştirme yapılmaması, hala cezaevinde tutulması, ‘umut hakkı’ kapsamında kendisiyle ilgili herhangi bir düzenlemenin yapılmamış olması sürecin akıbetini belirsiz duruma getirmektedir. Halkın büyük bir kesimi de bu durumu soruyor ve burada bir iyileştirmenin yapılmasını bekliyor” diye konuştu.
‘TÜM TOPLUMUN SORUNU’
AİHM’in bir kişinin tahliye umudu olmaksızın ölünceye kadar hapiste tutulmasını “işkence” olarak kabul ettiğini söyleyen Kahraman, “Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası şayet politik bir yerden verilmişse, infaz bu defa sadece ölünceye kadar hapis cezası şeklinde değil, ölünceye kadar hücre hapsi biçiminde uygulanıyor. Dolayısıyla bu ceza, özellikle politik mahpuslar bakımından yaşam boyu kapatılmayı ve tecrit koşullarında tutulmayı barındırmaktadır. Bu insanlık onuruyla bağdaşmadığı gibi infaz sisteminde işkenceyi de kurumsallaştırmaktadır. Ağırlaştırılmış müebbet cezası sadece mahpusların sorunu değil, işin içerisinde işkence olduğundan başta barolar ve hukuk örgütleri olmak üzere tüm toplumun sorunu olarak ele alınmalıdır” dedi.
‘SÖZLEŞMEYE AYKIRI’
Abdullah Öcalan’ın örgütüne, toplumsal kesimlere ve aydınlara ulaşabilmesi gerektiğini vurgulayan Kahraman, söz konusu engelin barışın toplumsallaşması önünde de ciddi bir risk oluşturduğunu kaydetti. Kahraman, iktidarın sürece samimiyetini “umut hakkı”nı tanımasıyla gösterebileceğine işaret ederek, “Umut hakkının tanınması sadece süreçle ilgili ele alınacak bir durum değil. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Türkiye’nin de taraf olduğu bir sözleşmedir ve kanun hükmündedir. Yine Anayasanın 90/5 maddesine göre de temel hak ve özgürlüklere ilişkin bir düzenlemeyle sözleşme hükümleri çeliştiğinde sözleşme hükümlerine üstünlük tanınması gerektiği belirtilmektedir. Fakat Türkiye ısrarla 2014 yılından bu yana sözleşmenin üçüncü maddesine aykırı olan bu düzenlemeyi uygulamaktadır” ifadelerini kullandı.
‘HALK MECLİS’E ADIM ATTIRABİLİR’
Kahraman, “Örgütlü mücadele ve toplumun barış talebi beraberinde umut hakkını da getirecektir. Beraberinde yasal düzenlemelerin değiştirilmesini de kanuni iyileştirmelerinin yapılmasını da sağlayacaktır. Ancak bunların hepsinin çözüm olacağı yer yine Meclis’tir. Meclis’i de bu konuda adım attıracak olan halktır. Bu anlamda bu sorun nasıl ki kişilerin sorunu değil ve halkın sorunuysa mücadele de hepimizin sorumluluğu altındadır” dedi.
MA / Yeşim Tükel