
Kürt sorununun demokratik çözümü için Meclis’te kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun 10’uncu toplantısının 1’inci oturumu tamamlandı. Oturumda çatışmalı süreçleri takip etmiş, dünya deneyimleri üzerine araştırmalar yapmış akademisyenler dinlendi. Komisyon ikinci oturumu ile devam edecek.
Sürecin Türkiye ve Ortadoğu’da Kürtler başta olmak üzere her dinden ve etnik kimlikten olan ezilen halklarının barış içerisinde yaşaması açısından önemine dikkat çeken, Prof. Dr. Havva Kök Arslan, “Dolayısıyla bunun tekrar tekrar altını çizip üstüne bir sorumluluğumuzun olduğunun bilincinde olmalıyız. Öte yandan sürecimizin dünya siyasetinde 500 yılın en büyük bir kırılma dönemine denk gelmesi bu sürecin önemini kat kat artırmaktadır. Gazze olaylarını görüyoruz. Çatışma, saldırganlık, şiddet, yoksulluğun ve adaletsizliğin asıl kaynağıdır. Burada temel insan hayatının esası olarak çatışmayı değil birliği yani varlığın birliği ve barışı ve beraberliği bir yasa olarak kabul etmek. Çatışmayı birliğin yokluğunun bir göstergesi olarak görmek, görebilmektir” dedi.
‘ANAYASA’NIN KAPSAYICILIĞI ÇOK ÖNEMLİ’
Türkiye’de yaşanan sürecin diğer örneklere hiç benzemediğine işaret eden Sevtap Yokuş Veznedaroğlu, “Bu deneyimler bize şunu gösteriyor ki Türkiye kendi örneğini yaratacak. Çok kısa Güney Afrika deneyiminden bahsetmek istiyorum. Güney Afrika aslında bildiğimiz bir örnek, yıllarca ayrımcı ve ırkçı yasalarla yönetilmiş bir ülke ve yıllarca yaşanan çatışmalardan sonra iki farklı ırkın çatışmasından sonra, bir barış sürecine girmiş. Yine burada da ana dinamik anayasa yoluyla demokrasi. Bence Kuzey İrlanda’nın ötesinde Güney Afrika’yı incelediğimde ben kendim de bulundum orada. Bizde aslında çok benzer özellikler gördüm. Çünkü biz bir önceki çözüm sürecini hatırlarsanız yeni bir anayasayla, demokratik bir anayasayla çözüm süreci yürütmüştük. İşte Güney Afrika bunu başarmış. Güney Afrika’da geçmişle yüzleşme, burada Hakikatleri Araştırma Komisyonu, çok önemli bir işlev yüklenmiş ve sürecin ilerletilmesinde kalıcı barışa doğru gidilmesinde çok iyi bir basamak olmuş. Anayasanın kapsayıcılığı çok önemli olmuş. Güney Afrika’nın anayasacılığı, deyim yerindeyse bir tür demokrasi şemasına dönüşmüş” diye konuştu.
ANAYASA ÖRNEĞİ
Güney Afrika deneyiminde yaşananları çok detaylandırmayacaklarına vurgu yapan Sevtap Yokuş Veznedaroğlu, “Mesela kolektif haklara yer verilmiş. Birey haklarına yer verilmiş. Birey hakları özgürlüklerine yer verilmiş. Yerelleşme çok önemli, burada da üç düzey yönetim öngörülmüş. Ulusal düzey, eyalet düzey ve yerel yönetimleri olmak üzere Güney Afrika’da yerelleşmeye yer vermiş. Yine eşit temsil, kültürel ve kültürel haklar ve resmi dilin çoğulculaşması Güney Afrika örneğinin temel ayaklarından” ifadelerini kullandı.
‘BAŞKA BİR AŞAMAYA TAŞIYABİLİR’
Komisyonun süreci bir noktadan başka bir noktaya taşıyabileceğini belirten Sevtap Yakuş Veznedaroğlu, Filipin örneğine de işaret ederek, “Temel yasa bir takım özellikler içeriyor. Mesela temel anlaşmasına aykırı olmama, anayasaya aykırı olmama gibi bir takım ilkelerle bu yasa hazırlandı. Yasa hazırlandıktan sonra anayasaya aykırılık nedeniyle Anayasa Mahkemesi tarafından 2003’te iptal edilmiş. Ama sonra yine farklı bir anlaşmayla ve yasanın yeni halinin kabulüyle süreçte önemli bir aşamaya gelmişiz. Sürecin toplumsallaşması önemli, Filipinler’de sürecin toplumsallaşmasına ilişkin özellikle Mindanao bölgesinde çok aktif çalışmalar yapılmış. Filipinler’de tabii Müslümanların yaşadığı bölge büyük çoğunluktan çok kopuk olduğu için büyük çoğunluğun çok fazla bütün bunlara katılımı olmamış ama o bölge, kendi başına bu toplumsallaşma konusunda önemli bir süreç de yaşamış. Temel yasasının komple kabulünden itibaren ve referandumda olumlu oylama sonucundan sonra örneğin silahların yüzde 30’unun bırakılacağı, polise ilişkin belirlemelerden sonra yüzde 35’in daha bırakılacağı ve en son bütün aşamalar tamamlandıktan sonra geri kalan yüzde 35’in bırakılacağı şeklinde birtakım belirlemeler yapılmış” diye konuştu.
‘ANAYASA BARIŞA DÖNÜK BİR DİLLE YAZILMALI’
12 Eylül darbesinin ardından tasarlanan 1982 Anayasası’nın başlangıcının barışa dönük bir dille yeniden kaleme alınması gerektiğine dikkat çeken Sevtap Yokuş Veznedaroğlu, “Madde de idari vesayetine ilişkin hükümde düzenlenen ‘yeniden konuyla ilgilidir’ ile yerel demokrasinin önü açılamaz. Bakın, aslında hepsi, tam da bu komisyondan hareketle yapılabilecek işler. Bunları yapıp bu komisyon yapabilir. Buna muhtelif yoktur” ifadelerini ekledi.
‘SİYASİ İRADEYİ SAĞLAM TUTMAK GEREKİR’
Sonrasında aktarımda bulunan Prof. Dr. Ayşe Betül Çelik ise barış süreçlerinin uzun ve iniş çıkışlı süreçler olduğuna işaret ederek Guatemala örneğinden bahsetti. Ayşe Betül Çelik, Guatemala’da tarafların konuşmaya başlaması ve anlaşmaya varması arasındaki sürenin 10 yılı aştığını belirterek, “Sudan’da da 11 yıl sürdü. Her iki örnekte de tarafların dönülmeyecek noktadayız demesi bu sürecin sadece son birkaç yılı. Filipinler’de barış sürecinde 17 yıl ve 4 başkan görmüş. Kolombiya’da bütün başarısız denemeleri de göz önünde bulundurursak 32 yıl ve 7 başkan görmüş. Biraz önce arkadaşlarımın da dediği üzere umudu yitirmemek gerekiyor. Yani bu işin doğası böyle ve siyasi iradeyi sağlam tutmak gerekiyor” dedi.
‘KİMLİKLERİ EŞİT KABUL ETMEK GEREKİYOR’
Kimlik, kültür ve güven eksikliği konularında atılması gereken adımlara da dikkat çeken Ayşe Betül Çelik, “Etnik çatışmaları kimliklerin kabul edilmemesinden kaynaklı süreçler olarak tanımlarsak kalıcı kalması için de bu kimlikleri bir tür eşit kabul etme ve aidiyet hissi verilmesi gerekiyor. Bu bazen coğrafi özerklikle oluyor, bazen kültürel özerklikle oluyor. İlişkisel anlamda da nefret söylemlerinin engellenmesi, toplumsal ilişkilerin geliştirilmesi açısından çok önemlidir. Son mesele ise güven eksikliği, çatışmalarda ilk giden ve en son gelen şey güven. Fakat süreci belirleyen en önemli faktör de güvendir. Güven oluşup konuşmalara başlanmıyor. Güven süreç içerisinde oluşuyor. Ayrıca sürecin içeriden gitmesi ama bu süreci destekleyecek teknik desteğini de Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kuruluşlardan alınması önemlidir” şeklinde konuştu.
‘ADIMLARIN DİKKATLE UYGULANMASINI GEREKTİRİYOR’
Sonrasında aktarımda bulunan Doç. Dr. Çerağ Esra Çuhadar da atılacak adımların kısa ve orta vadeli adımlar olarak ele alınması gerektiğine işaret ederek, “Öncelikle bir barış süreci çeşitli adımların dikkatle planlanması ve uygulanmasını gerektiriyor. Ben bunları üçe ayırıyorum; Aktörlerle ilişkilerin yönetilmesi, sürecin mimarisi ve tasarımı olarak üç ana başlık altında toplayabiliriz. Çok kısa bir zamanda ve tek bir adımda kalıcı barışa ulaşılan bir örnek bulunmamaktadır. Farklı adımların farklı zamanlarda hayata geçirildiği ve bunların bir takvime bağlanması doğaldır ve gereklidir. Bu arada güven inşası da Betül Hoca’nın da söylediği gibi en kritik konulardan biridir ve güven artırıcı adımlar sürecin kaçınılmaz bir parçasıdır. Kolombiya hükümeti ve silahlı grup FARC arasında başarıyla sonuçlanan sürecin sadece anlaşmaya varma kısmı 2011’de başlayarak 5 yıl sürmüştür. Anlaşmanın son hali 2016’da referanduma sunulmuş ve çoğunluk desteğini sağlayamamıştır. Bundan sonra anlaşma revize edilip bu kez parlamentoda onaya sunularak kabul edilmiştir. Kamuoyu desteği ancak konular netleştikten sonra ve FRAC silahsızlanmayı kabul ettikten sonra yükselmeye başlamıştır” dedi.
‘FARKLI ÇÖZÜM MODELLERİ’
Yemen’de Birleşmiş Milletler (BM) tarafından 2013-2014 yıllarında uygulanan bir yönteme atıfta bulunan Çerağ Esra Çuhadar, “Bu model bazı toplumsal aktörlere gözlemci statüsü verilerek oluyor. Bu bazen seçilmiş gruplara veriliyor. Mesela Liberya’da kadın gruplarına, sivil toplum gruplarına tanınıyor. Bazen oturumların bazı bölümleri medyaya açılıyor. Bir diğer olan istişareler ise resmi olarak yapılıyor. Bunlar müzakerelerin resmi bir parçası olabiliyor. Ya da gayriresmi olarak küçük gruplarla gerçekleştirilebiliyor. Ya da bizim bu akil insanlar heyetimiz gibi daha kamuya açık şekilde olabiliyor. Çatışan tarafların karar alıcılarına yakın temsilcilerin bir araya geldiği, gayri resmi bir ortamda onlara bir anlaşmaya varma baskısından uzak bir şekilde çeşitli kritik konuları tartışabilecekleri güvenli ve rahat bir alan, ortam sunulması şekli ise bir diğer çözüm yöntemidir” dedi.
‘KOMİSYON YOL HARİTASI İÇİN UZLAŞMAYA VARMALIDIR’
Komisyonun süreci tasarlayıp, planlayıp, bir sonraki adımların ne olacağına karar vermesi gerektiğine dikkat çeken Çerağ Esra Çuhadar, “Bunlar için bir yol haritası kararlaştırmak konusunda komisyon uzlaşmaya varmalıdır. Bu yol haritası kapsamında sonradan atılacak adımlar, bu süreçler için gereken yapılar nedir? Belki diğer komisyonlar neler olabilir? Bunlar hakkında önerilerde bulunabilir. Sonraki aşamalarda atılacak adımlar ve yol haritası belirlenirken burada verilen örneklerde olduğu gibi çalışma konularının belirlenmesinde çatışmayı oluşturan kök nedenlere odaklanmak ve bunları çözmek, kurulacak diğer komisyonlar ve diğer yapılar açısından bir hedef olmalıdır. Komisyonda benimsenen karar alma süreci olarak uzlaşıya dayalı karar oluşturma güven inşası açısından dediğim gibi çok önemlidir. Başka komisyon başka güven artırıcı önlemleri de tartışıp bunlara da karar verebilir” dedi.
MA