Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla başlayan Barış ve Demokratik Toplum Süreci, Kürt Özgürlük Hareketi’nin 26 Ekim’de yaptığı açıklamayla güçlerini “Medya Savunma Alanları”na çektiğini duyurması ile devam etti. Atılan bu adımların ardından gözler devletin atacağı somut adımlara çevrildi. Yaşanan bu gelişmeleri “Bu suça ortak olmayacağız” imzacılarından Profesör olduğu Ege Üniversitesi’nden 7 Ocak 2017’de Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç edilen Nilgün Toker, değerlendirdi.
Nilgün Toker, imza attıkları günden bugüne değişen bir şeyin olmadığına dikkat çekerek, devletin radikal adımları atması gerektiğini söyledi.
O DÖNEMİN KOŞULLARI HALEN DEVAM EDİYOR
Nilgün Toker, “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisini yayınladıklarında iktidar tarafından barış sürecinin sonlandırıldığı, son derece ağır koşulların yaşandığı ve toplumun bir kısmının ağır cezalandırılmasına tanık olduklarını söyledi. İktidarın saldırgan tutumuna itiraz etiklerini kaydeden Nilgün Toker, “Barış sürecinin sonlandırılmasının yarattığı hayal kırıklığı bir halkın üzerindeyken o halkın ayrıca böyle ağır bir şiddetin altında kalmasına itiraz etmiştik. Baskılar giderek artmıştı. Şimdi yeni bir barış süreci konuşuluyor ama hiçbir şeyi değiştirmeyen koşullar altında bu süreci konuşuyoruz. Umut ediyorum bundan sonra bir şey değişir” dedi.
‘BARIŞIN KOŞULLARI OLUŞTURULMALI’
Sürecin bir barış anlaşması şeklinde yürütüldüğünü kaydeden Nilgün Toker, “İşte silah bırakma, silah bırakmanın kabul edilmesi, silahsızlanma, siyasal şiddetin ortadan kaldırılması formunda bir anlaşma süreci var. Tabi barışın ancak bunun arkasından gelebileceği kesin. Ama barışın hangi koşullarda tesis edileceğine dair ortada henüz belirli, üzerine konuşacağımız bir şey olduğu kanaatinde değilim. Ama birazda bizim sorumluluğumuz; barışın ne olduğu, nasıl olması gerektiğini tartışabiliyor olmamız lazım. Tek endişem bu tartışmayı tüm demokratik açıklıkla yapacak koşullara sahip olmayabiliriz. Beklentimde böyle bir tartışmayı, tüm demokratik açıklıkla yapabileceğimiz koşulların tesis edilmesi” diye konuştu.
‘BARIŞIN YOL VE YÖNTEMLERİNE SARILALIM’
Halkın devlete güvenmemesinin haklı sebeplerinin olduğunu dile getiren Nilgün Toker, “Devlete güvenmemek için nedenler var. Devlet kolayca bir masayı ortadan kaldırabiliyor. Çünkü sonuç olarak devletin alacağı tutuma bağlı bir süreç olduğu için devlet fikrini değiştirdiği anda süreç başa sarabiliyor ya da daha kötü hale dönüşebiliyor. Ben aslında bunu söyleyen birçok arkadaş ile aynı fikirdeyim. Bir kez daha hayal kırıklığı yaşamamamız gerektiğinin bilincinde olmamız lazım. Bu ülkenin, toplumun, bu coğrafyanın bir kez daha bu hayal kırıklığını yaşama hakkı yoktur diye düşünüyorum. O yüzden buna sıkı sıkı sarılmak için yol ve yöntemleri bulmak ve aramak zorundayız” ifadelerini kullandı.
‘PKK DEVRİMSEL BİR KARAR ALDI’
Kürt Özgürlük Hareketi’nin aldığı kararları da değerlendiren Nilgün Toker, “Bir silahlı mücadeleyle var olmuş ve silahlı mücadele ile kendi kimliğini kurmuş bir hareketin artık bu meseleyi politik şiddet aracılığıyla -yani silahlı mücadele ile- çözmeyeceğim kararı, aslında kendini lağvetme, kendi var olma tarzını değiştirme kararı tabi ki o örgütün ve o meselenin tarihinde devrimci bir andır. Bu son derece saygıdeğer bir şeydir” dedi.
HUKUKİ GÜVENCE
Sürecin hukuki güvence altına alınması gerektiğini kaydeden Nilgün Toker, “Bu tür süreçlerin hukuki güvenceye her zaman ihtiyacı vardır. Bu güvencenin nasıl sağlanacağını bilmiyorum. Bence esas güvence altına alınması gereken şey toplumun demokratik bir konuşma ortamına ve diyaloğa ihtiyacı var. Bunun içinde elimizde hazır bir çerçeve var. İnsan onuruna dayalı, insan hak ve değerlerinin devletin eylemlerine eşlik etmesi lazım. Şuanda tüm insan haklarının bu kadar ihlal edildiği dönemlerde, hak talebinin bile olmadığı dönemlerde bir tür adalet mücadelesi nasıl verilecek bilmiyorum. Ben o yüzden kendi adıma şunu söylüyorum; elimizdeki insan haklarının dayandığı ilke ve değerlerin yeniden devletin ve kurumların eylem ilkesi haline dönüşmesi lazım ki kendimizi güvende hissedelim” ifadelerini kullandı.
BARIŞA SAHİP ÇIKILMASI ÇAĞRISI
Barışın halklar için bir şans olduğunu ve bunun etrafından kenetlenerek mücadele yürütülmesi gerektiğini belirten Nilgün Toker, “Bu şansı yitirmememiz gerektiğini biliyoruz. Bunun içinde bu şansı gerçek kılmak için uygun ve doğru yolları bulmamız gerekiyor. Hala ısrar ediyorum; önce insan haklarının dayandığı ilke ve değerlerinin kabulünün devlet nezdinde tanınması için talepkar olmamız gerektiğini düşünüyorum. İnsan haklarının tanınmadığı bir devletin, Kürt meselesini çözeceğini beklemiyoruzdur herhalde” dedi.
NİLGÜN TOKER HAKKINDA
ODTÜ Matematik Bölümü’nde başladığı üniversite öğrenimini Ege Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde tamamladı. Aynı bölümde yüksek lisans (Doğal Hukuk Geleneğinde Locke’un “Yönetim Üzerine İki İnceleme”sinin Yeri), Paris VIII Saint Deniş Üniversitesi’nde doktora yaptı (Arendt ve Habermas’ta İktidar ve Meşruiyet İlişkisi). “Barış İçin Akademisyenler” veya “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisinin imzacılarından olan Toker, profesör olduğu Ege Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden 2017 Ocak’ında Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç edildi.
Siyaset felsefesi üzerine bazı yazıları Politika ve Sorumluluk adıyla kitaplaştırılmıştır (İletişim, 2012). Akademik kimliğinin yanı sıra İnsan Hakları Vakfı Akademi’de çalışmalarını sürdüren bir insan hakları savunucusudur. Türkiye İnsan Hakları Vakfı Yayınlarından 2019’da çıkan Akademisyen İhraçları; Hak İhlalleri, Kayıplar, Güçlenme Süreçleri kitabının hazırlayıcıları arasında yer almıştır. Toplum ve Bilim Dergisi eş editörü olan Nilgün Toker’in yazıları çok sayıda çeşitli dergide yayınlanmıştır.
Fethi Balaman / MA