
Nevşehir’de muhafazakâr Türk bir ailede 1976 yılında dünyaya gelen Emine Erciyes, diğer adıyla Nazlı Taşpınar, 5 yaşına kadar çocukluğunu doğduğu köyde geçirdi. 5 yaşından sonra ailesi Nevşehir merkezine taşınmak zorunda kaldı. Ancak hiçbir zaman köyünden kopmadı. Henüz küçük yaşlarda toprağa bağlılığı ve yurtseverliği insan ve toplum olmanın elzem gerekliliği olarak anlayan Emine Erciyes, Nevşehir kentinden okumak için İstanbul’a uzanan yolculuğu boyunca da bu değerlerden ve kültürel köklerinden hiçbir zaman kopmadı. İlk çelişkilerini burada yaşamaya başladı, feodal zihniyetin kadına layık gördüğü yaşamı da ilk defa o günlerde sorguladı. “Nasıl yaşamalıyım?” sorusu ile alternatif bir yaşam arayışına başladı ve kadına dayatılan klasik yaşam seyrine karşı kurtulma arayışlarına girdi.
“Böyle bir kadın olmak istemiyordum. Kaba bir reddim yoktu ama bu yaşamdan kurtulma arayışım vardı. Okulun bana verdiği buydu, sanki bana ‘bundan kurtulabilirsin’ diyordu. Ama okumak için gittiğin İstanbul’da, kendimi o yüksek binaların içinde çaresiz bir karınca gibi hissetmiştim. Nevşehir gibi bir yerden çıkıp o koca şehre doğru yol almıştım. Bilsem İstanbul öyle bir yer, gitmem belki. Bir süre gerçekten sürekli bir şeyleri anlayamama halinde yaşadım. Üniversiteyi kazanmıştım. Fakat üniversiteye başlamakla birlikte amaçlarımın sonu geldi, feodal ölçülerde olmasa da küçük burjuva ölçülerde rutin bir hayat akışı karşıma çıkmaktaydı. Üstelik şehir ortamının maneviyatı yüzeysel, çıkarcı, ahlakı zayıf ölçüleri beni çözümsüz bir çıkmaza sokuyordu. Ben nereden geldiğimi, nasıl bir aileden geldiğimi biliyordum. Ondan vazgeçemiyordum ve şehirdeki bocalamam da hep bir şekilde böyle devam ediyordu. Okul okumak bir yaşam dayatıyor sana, diğer yandan Nevşehir’deki ailemin de bana dayattığı bir yaşam tarzı vardı. İşin gerçeği ben her ikisine de ait değildim.”
Üniversite yıllarında Kürt öğrencilerle tanıştı. İlk defa onlar aracılığıyla Abdullah Öcalan’ın adını duydu ve arayışlarına yanıt bulmaya başladı. Abdullah Öcalan’ın, PKK’nin mücadelesini özgür yaşam alternatifi olarak gördü. Emine Erciyes, o gün devrim yolunda yürümeye karar verdi. Bir Türk kadın olarak neden PKK’de yer aldığını şu sözlerle dile getirmişti:
“PKK sempatizanlarını uzun zamandır tanıyordum. Onlar lisede en çok güvendiğim, benim için ideal olan insanlardı. Yaşamla çelişkilerim, arkadaşlarımda gördüğüm PKK, yine PKK’nin kendini örgüt gücüne dönüştürmüş olması, PKK’nin halklara özgürlük vaadinin gerçekçiliğini ifade ediyordu. Okulda değişik çevreler de vardı, Türk solu da vardı mesela. Türk solunda konuşmalar daha keskin ama PKK bir güç olarak kendini ispatlamış, devleti zorluyor, adımları daha sağlam geliyordu bana. Türk solunda çok ciddi bir örgütlülük yok, yaşam tarzı ile söyledikleri çok uyuşmuyor. Küçük burjuva çizgi hâkim. O zamanlar çok keskin bir tanım koyamasam da sezgisel olarak bunu fark edebiliyordum. PKK ile ilişkisi olan arkadaşların daha tutarlı olduğunu fark edebiliyordum. Türkiye devrimini geliştirme amacı da vardı, güven ve inanç kaynaklarımın gücüyle doğrunun PKK olduğu kararına vardım ve o temelde PKK’ye katıldım.”
HALKLARIN KARDEŞLİĞİNE DAYALI HAKİKAT ARAYIŞI
Emine Erciyes, Anadolu halkının bağrında yetişen, Şeyh Bedreddinler’den İbrahim Kaypakkaya’lara, Mahir Çayanlar’dan Haki Karerler’e, Deniz Gezmişler’den Kemal Pirler’e uzanan köklü direniş değerlerinin mirasçısı olarak 1996 yılında Balkanlar üzerinden PKK’ye katıldı. Kadınların, toplumun, halkların ve farklı inançların yaşadığı sorunları gördü, mücadele tutumunu esas aldı. Devrimci, sosyalist yaşam arayışları, halkların kardeşliğine dayalı özgür ve demokratik mücadele inancı ile hakikat arayışında tüm sorularının cevabını bulmaya başladı. Kadının özgürlüğünü, sosyalist kişilik ve sosyalist toplum bilinci ile ele aldı, erkek egemen sistemin sunduğu tüm yaşam tarzlarını reddetti.
ABDULLAH ÖCALAN İLE KARŞILAŞMA
Emine Erciyes, 1997 yılında Abdullah Öcalan ile karşılaştı, O’ndan eğitim aldı. Abdullah Öcalan’ın kadın özgürlük çalışmalarının bizzat içinde yer aldı ve sorumluluk üstlendi. “Kopuş Teorisi” ve “Kadın Kurtuluş İdeolojisi” gibi çalışmaların gelişim süreçlerinde yer aldı. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, Emine Erciyes ile diyaloglarında Türk ve Türkmen halklarının özgürlük arayışına değindi.
“PKK’ye ilgi duyan Türk erkeğinden ziyade Türk kızları oluyor. Özellikle de halka ve Türkmenliğe yakın kızlar. Bu da güzel bir gelişmedir, çok zayıf da olsa Türk halk kimliğindeki özgürlük arayışı onları PKK’ye çekiyor. Bu en güzel gelişmedir, bunun çarpıcı bir ifadesi ol. Yüzyılların Türk ve Türkmen halkının gerçeği de bunu ister.”
TÜRKİYELİ BİR DEVRİMCİNİN KÜRTLERLE BÜTÜNLEŞMESİ
Emine Erciyes, Türkiyeli devrimci olarak gerilla olarak mücadele etmek istedi ve bu önerisi kabul gördü. Bir Demokratik Ulus üyesi olarak PKK içinde yer aldığını söyledi. Yaşadığı yaşam, yaşadığı zorlukların kendisini Kürtlerle bütünleşmeye getirdiğini ifade etti. Bu anlayış ile 1998 yılından yaşamını yitirdiği ana kadar Kürt yoldaşları ile birlikte mücadele etti. PKK’nin öncü kadroları Haki Karer ve Kemal Pirler’in mirasının izinde, Erciyes dağlarından Kurdistan dağlarına dek halkların kardeşliğinin amansız bir takipçisi olmayı başardı. Zagros dağlarında savaşçı olarak başladığı mücadelesinde, büyük bir komutan oldu.
“Zagroslar bana çok şey kattı ve kazandırdı. Zirvelerinde geçirdiğim günleri hayattan kazandığım günler olarak görüyorum. Zagros bana beni aşmaya zorlayan alan oldu. Yetersizliklerimi tüm acımasızlığıyla yüzüme vurdu, kof gururumu kırdı. Başarmanın en zor olduğu alanlardan biriydi. Girişken olmam önündeki bireyciliklerimi ve tabularımı kırdı. Kendine güven gücü ve inisiyatif kazandırdı. Yoldaş yaşamının sorumluluğunu almanın hassasiyetiyle bireysel önceliklerimi yıktı. Şimdi Zagroslar benim için bir zaman aralığını ifade ediyor. Defalarca geçtiğim patikalarında, zirvelerinde, vadilerinde daha önce buraları paylaştığımız birçok yoldaşın anısı benimle gidip geldi. Yaşanan şehadetler yaşamın, özgürlüğün ve yoldaşlığın anlamını, kıymetini defalarca yeniden karşıma çıkardı. Şimdi yaşamın anlamı ve amacı benim için onlar uğruna yaşamaktır.
HERKES İÇİN BİR YOL HARİTASI OLDU
Emine Erciyes, mücadele yaşamının devamında PAJK Yürütme ve Koordinasyon Üyeliği görevlerini üstlendi. Kesintisiz bir yürüyüşün sahibi olan Emine Erciyes, 2016–2020 yıllarında YJA Star Merkez Karargâh Komutanlığı’nın bir üyesi olarak üstlendiği görev kapsamında tüm özgürlük arayışçısı dünya kadınlarına ilham kaynağı olan Özgür Kadın Ordusu’nun tarihi sorumluluğunu yaptı ve önemli çalışmalarda yer aldı. Emine Erciyes, Türkiyeli bir kadın devrimci olarak Türkiye halklarının özgürlük ve demokrasi mücadelesinin gelişiminde de büyük emek ve çaba sahibi oldu. Sosyalizmin, sosyalist yaşamın herkes için, tüm halklar için en soylu insanlık değeri olduğuna her zaman inandı. Nitekim Halkların Birleşik Devrim Hareketi (HBDH) ve Kadınların Birleşik Devrim Hareketi (KBDH) çalışmalarında da sorumluluk üstlendi ve önemli rol oynadı. Halkların kardeşliği, enternasyonalizm ve kadın özgürlükçülüğünü örgütlemede, ezilen tüm kesimleri bu kutsal mücadeleye çekmede de etkili ve anlamlı emeğin sahibi oldu. Mücadelesi boyunca izlediği yol, kadın özgürlük arayışı olan ve halkların kardeşçe birliğine inanan, bunun için çabalayan herkes için bir yol haritası değerine ulaştı.
Emine Erciyes, Abdullah Öcalan’ı, Kürdistan coğrafyasını, Kürtlerin kavgasını yürekten sevdi, Kurdistanlı kadınlarla sevgi bağlarını hep güçlü tuttu. Yüreğindeki sevgiyi herkese eşit paylaşmaktan hiç geri durmadı.
“Sevgi benim için hayatın anlamı ve amacıdır. İçime sığdırabildiğim sevginin bana doğru yol ve yöntemi göstereceğine inanıyorum. İnsanlarla sevgiyi paylaşmakta ise az veya çok sevgiden ziyade, her insanın farklı bir sevgi rengiyle sevilebileceğine inanıyorum, yani farklılık kadar sevgide adalet de önemlidir.”
KÜRDİSTAN DAĞLARINDA BİR SANATÇI
“Sevgiden sanat doğar’’ esprisiyle kültür sanat alanında da fark yaratan çalışmalar yürüttü. Özgür insan ruhunun derinliğini ve güzelliğini kişiliğinde yakaladı. Gerilla koşullarının tüm zorluklarına rağmen her an ve her mekânda mutlaka sanatsal bir iz bıraktı. Çok yönlü, renkli kişiliği ve yetenekleri ile sinemadan tiyatroya, müzikten şiire kadar kültür ve sanatın devrimci gelişimine bizzat katkıları oldu ve ardında eşsiz eserler bıraktı. Halil Dağ’ın yönetmenliğini yaptığı “Dema Jin Hez Bike” filminde “Kulîlk” karakteri ile başrolde oynadı. Lise ve üniversite yıllarında da amatör tiyatroculuk yapan Emine Erciyes, bu yeteneğini Kurdistan dağlarında daha da geliştirdi. Koşulların çok zorlu olduğu alanlarda dahi, Abdullah Öcalan’ın savunmalarından esinlenerek birçok tiyatro yazdı ve birçok karaktere kendi oyunculuğuyla can verdi. Şiirler yazdı, Kurdistan dağlarındaki her yürüyüşünde yüreğindeki coşku seliyle yüksek sesle şarkılar söyledi ve özgür kadın hakikati haline geldi. Özgürlük mücadelesini de en güzel melodi olarak yaşamının ritmi haline getirdi. O, verdiği mücadeleyi adeta bir türkü tadında geliştirdi.
SOSYALİST BİLİNÇLE YOĞRULAN DEVRİMCİLİK
Sanatçı kişiliğiyle “komple devrimcilik” tanımını kendi yaşamında somutlaştırdı. Kürdistan dağlarında alın teriyle, emek ile örülen, hakkı verilen devrimci bir yürüyüşün sahibi oldu. Her zaman en zor koşulların militanlığını, en zor dönemlerin komutanlığını üstlendi. Sosyalist bilinçle yoğrulan devrimcilikle, fedakarlıkla, her türlü engelin ve zorluğun üzerine cesaretle, devrimci netlik, keskinlik ve irade ile yürüdü. Yaşamını yitirdiği an’a kadar da bulunduğu her yerde özgür kadın ölçülerini, sosyalist yaşam ilkelerini hâkim kıldı.
YAŞAMIN SIRRINI KÜRDİSTAN DAĞLARINDA BULDU
Emine Erciyes, her zaman hayatın sırrını Kurdistan dağlarında bulduğunu söyledi ve bu dağlarda kendi yaşamına kattığı anlamı şöyle dile getirdi:
“Hakikat arayışçıları yaşamın anlamına ulaştıklarında, aslında ölümün kendileri için artık çok da önemli olmadığını hissederler. Çünkü sen aradığın yaşamı bulmuşsundur. Benim de aradığım yaşam buradadır, istediğimiz gibi kuruyor ve yürütüyoruz. Sistemle bir mücadele vermek gerektiğini hissediyorsun ve mücadele de ediyorsun. Bu, yaşamın anlamıdır. Bu anlamı bulduktan sonra ölümüne verilen bu savaşın keskinliği de eskisi kadar zorlamıyor seni, daha güçlü mücadele etmek, daha ön cephede olmak, daha çok savaşmak için yarış halinde oluyorsun. Çünkü savaşmak için çok fazla gerekçen var. O gittikçe büyüyor ve sen bunu tutamıyorsun. Ben İstanbul’da ya da Nevşehir’de bulamadığım yaşam anlamını, Kürdistan dağlarında buldum ve her hakikat arayışçısında olduğu gibi, bu anlama ulaştığım anda artık ölümü bile yaşamın bir gerçeği olarak anladım ve bu yolun yürüyüşçüsü olmaktan hiçbir zaman pişmanlık duymadım.”
MA