
Ortadoğu merkezli 3’üncü Dünya Savaşı, İsrail -İran savaşıyla yeni bir aşamaya girdi. Devam eden savaş halini ve bu savaş giden süreci gazeteci Amed Dicle değerlendirdi.
ABD ve İsrail’in çok uzun bir süredir İran’a dönük bir saldırı hazırlığı içinde olduklarını dile getiren Dicle, saldırının İran Devrim Muhafızları Ordusu Komutanı Kasım Süleymani’nin Bağdat’ta öldürülmesiyle başladığını söyledi. Süleymani’nin öldürülmesinin İran’ın Ortadoğu politikasına bir saldırı olduğunu ifade eden Dicle, “7 Ekim 2023 saldırısından sonra da İsrail ve ABD’nin bu politikadan dönmesi mümkün değildi. 7 Ekim saldırısından kısa bir süre sonra İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yaptığı tarihi konuşmasında, İran’a ve Ortadoğu’ya dönük planları bugünlere dair sinyaller veriyordu. Sonrasında Trump’ın yeniden ABD başkanı seçilmesi ve ‘Ortadoğu’ya barış getireceğim’ perspektifimden yola çıkmasından dolayı İran’a müdahaleyi geciktirdi. İran müdahalesi gecikince önce Lübnan, Filistin Gazze, Suriye girildi. Daha sonra İran adeta bir ahtapota benzetilerek bütün kolları kesildi, sonra sıra İran’a geldi. Bu perspektiften bakıldığında planın final sahnesi İran oldu” dedi.
‘YENİ BİR DİZAYN SÜRECİ YAŞANIYOR’
İran’a müdahalenin yalnızca nükleer tesisler olmadığını, İran’ın jeostratejik konumuyla da ilgili olduğunu belirten Dicle, “Ortadoğu dizayn edilecekse İran’a müdahale edilmeden olmaz. Çünkü İran jeostratejik bir konumda duruyor. Horasan’dan Asya’nın doğu sınırlarından Zagroslara, Hazar Gölü’nden Hürmüz Boğazı’na kadar bütün bu kesişmeleri göz önünde bulundurduğumuzda İran’ın bu anlamıyla Ortadoğu’nun kalbi olduğunu söylemek mümkündür. Şimdi Ortadoğu’da yeni bir dizayn süreci oluyor ve bu yeni dizaynın öncüleri ABD, İsrail ve başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkeleridir” diye konuştu.
‘İSRAİL’İN TEK AMACI KENDİ VARLIĞIDIR’
“ABD ve İran arasında yapılan nükleer görüşmeler olumlu geçseydi bile bu İran’a yönelik müdahaleyi engellemeyecekti” diyen Dicle, “İran ve ABD arasında daha önce 5 kez nükleer görüşmesi oldu, 6’ncısı ise 16 Haziran’da olacaktı. Bence görüşmenin olması bir anlaşmanın olacağı anlamına gelmiyordu. Nükleer görüşme masasında istenen ile bugün füzelerle istenen şey aynı şeylerdir. Çünkü Trump, 2 ay önce İran’a bir süre tanımıştı ve bu süre 13 Haziran akşamı bitti. 2 aylık süre bittikten iki saat sonra İsrail saldırıları başlattı. İsrail’in temel amacı Ortadoğu’da kendi varlığıdır. İsrail Devlet aklı bir yüzyıllık geleceği düşünüyor. İsrail ve Yahudi halkının güvenliği sadece güncel aksiyonlarla, güvenlik doktrinleriyle tanımlamak mümkün değildir. İsrail’in temel motivasyonu şu: Yahudiler 2 bin yıldan sonra bu coğrafyada bir statü, bir devlet sahibi olmuşlardır. Dolayısıyla da bunları şimdi ya da gelecekte tehlikeye sokacak herhangi bir güç, düşünce ve herhangi unsuru Ortadoğu’da istemiyorlar İsrail’in temel amacı budur” ifadesinde bulundu.
Konvansiyonel olarak üçüncü dünya savaşının yaşandığını belirten Dicle, olası İran rejiminin yıkılması, ilerde Çin’le ABD arasında bir savaşa neden olacağını söyledi. Bu savaşın sıcak savaştan ziyade daha çok ekonomik bir savaş olacağını belirten Dicle “İran, ABD ve İsrail’in kontrolüne girdiğinde ABD Asya’nın batı sınırına kadar giderse Çin’in önü kesilir ve Çin büyük darbe alır. Çin’e yönelik bu hamle aynı zamanda Rusya’yı da etkileyecek. Körfez ülkelerini çok rahatlatacak çünkü bu Hürmüz Boğazı’ndaki dünya petrol ticaretini yüzde 30’unu elinde bulunduran İran’ın himayesinden çıkarılacak kontrol altına alınmış olacak. Dolayısıyla İran’ın zenginlik kaynakları ve körfezin zenginlik kaynakları birleştiğinde İsrail ve ABD körfez ülkeleri için muazzam bir potansiyel demektir” şeklinde konuştu.
SAVAŞIN TÜRKİYE’YE ETKİSİ
Bu süreçten tüm ülkeler gibi Türkiye’nin de etkileyeceğini söyleyen Dicle, “Irak, Suriye müdahalenin ardından İran’ın müdahale kaçınılmazdı. Çünkü Ortadoğu’da yüzyıllık statükonun iki sütunu kalmış bunlardan biri İran, birisi Türkiye’dir. Şimdi bu çok yüksek bir ağrılığı oluşturan iki temelden biri olan İran çökünce o diğer ağırlık öbürünün üzerine yıkılmış olur ve direnmesi mümkün değildir. Bunun siyasetteki anlamı Ortadoğu’da İran değiştiğinde Ortadoğu’daki statüko önemli oranda yıkılmış olacak. Dolayısıyla bu statükonun sürdürülmesi imkansız hale gelecek. Bu artık Türkiye’nin yapacağı manevralara bağlı” diye belirtti.
‘İRAN’DA OLASI REJİM DEĞİŞİKLİĞİ MÜMKÜN’
İran’da güçlü bir serhildanlar deneyimi olduğunu, “jin, jiyan azadî” serhildanıyla bu deneyimlerin pekiştiğini vurgulayan Dicle, şöyle devam etti: “İran’da sadece Kürtler değil, diğer halklar çok örgütlü ve direniş bilinci var. Onlarca etnik kimlik, inanç ve mezheplerin yanı sıra kadın hareketlerinin farklılıkları olsa da ortak bir havuzda buluşabiliyorlar. İran bu kadar baskı altındayken bile özellikle de Kürdistan bölgesinde kendi militarist politikalarını daha sıkı hale getiriyor. İran çok eski ve köklü bir devlet geleneğine bağlı, ama kendini dönüştürememe sorunu var. İran’da Kürt nüfusu yüzde 15-20 arasında ve en örgütlü halktır. Azeriler de nüfusun yüzde 30’dan fazlasıdır ve farklı eğilimleri var. Beluciler var, Pakistan sınırında bir örgütlü yapıları var. Onların içinde farklı eğilimler var. Böyle bir süreçte elbette örgütlenmek, özyönetim oluşturmak gerekiyor.”
‘ÇÖZÜM HALKLARIN ÖZ YÖNETİMİ’
Kürtlerin tarihsel anlamda İran’da her zaman merkezi yerde olduğunu dile getiren Dicle, şunları söyledi: “Rojilat Kürdistan’ı üç farklı eyalet ayrılmış durumda. Kürtler bu sürece en hazırlıklı kesimdir. Toplum içerisinde hem de öz savunma alanında en güçlü olan PJAK’tır. PJAK yaptığı açıklamada ‘Ne dış müdahale ne mevcut rejim’ diyerek halkların öz yönetimini istedi. Bu süreçte Kürtler daha soğukkanlı kendi öz yönetimini geliştirerek İran’ının içindeki tehlike sahalarını analiz ederek mayınlı alanlara basmamaları gerekiyor. Çünkü İran ne Irak, ne Suriye’ye ne de Türkiye’ye benzemiyor. Özelikle de Azerileri Kürtlere karşı kışkırtacak bir devlet aklı var. Bunu İran’da yapabilir Türkiye’de yapabilir. Buna karşı Kürtler ve Arapların Kuzey ve Doğu Suriye’de kurduğu gibi İran’ın batısında da Kürtler ve Azeriler ortak bir yaşam modeli geliştirebilirler. Rejimim varlığı artık tartışmalıdır bundan sonra bence Kürtler açısından en çok dikkat edilmesi gereken nokta budur.”
‘HER AN PARÇALANMA POTANSİYELİ TAŞIYOR’
“Ortadoğu’da tekçi ulus devlet anlayışının panzehri demokratik ulustur” diyen Dicle, “Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın kitabında, ‘İran gibi her an parçalanmaya ve bölünmeye uygun potansiyele sahip bir ülke için ulus devletçilik dibine yerleştirilmiş bir atom bombası gibidir. Şia milliyetçiliği de tüm modernite cambazlıklarına rağmen İran’ın bölünmesini ve parçalanmasını durduramayacağı gibi hızlandırır’ diyor. Bugüne baktığımızda yaşananlar tam olarak budur. Bu anlayışın panzehri demokratik ulustur. Eğer Kürtler, Azeriler Persler, Beluciler, Şiiler, Araplar Ortadoğu’da demokratik ulus perspektifi geliştireceklerse bunun zemini İran’dır. Çünkü Ortadoğu’da bütün bu etnik, inanç ve farklılıkların olduğu ülke İran’dır ve demokratik ulus sistemi modeldir” dedi.
Esra Solin Dal / MA