
■ Politika’dan Yorum
Senarist, yönetmen, oyuncu, yazar, iki dönem (HDP ve DEM Parti) milletvekili, İmralı Heyeti üyesi, “ağaçların vekili” sosyalist Sırrı Süreyya Önder’i yolcu ettik…
1960’lı yıllarda Adıyaman’da Türkiye İşçi Partili bir ailede başlayan hayatını hep bir emekçi olarak yaşamış biri. Fotoğrafçı çıraklığından mevsimlik tarım işçiliği, lastik tamirciliği, inşaat işçiliği ve uzun yol kamyon şoförlüğüne kadar birçok işte çalışmıştı.
12 Eylül faşist darbesinin karanlığında 105 gün boyunca Ankara Derin Araştırma Laboratuvarı’nda (DAL) kaldı, yedi yılını Mamak, Ulucanlar ve Haymana cezaevlerinde geçirdi.
Kamuoyu onu esas olarak ilk uzun metraj filmi olan Beynelminel ile tanıdı. 2007 Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde ‘en iyi film ödülü’nü kazanan ‘Beynelmilel’ Sırrı’nın üslubunu yansıtan bir filmdir. 12 Eylül faşizminin kudretlilerini mizahla paçavraya çeviren bir film yapmıştır. Ayrıca senarist, yönetmen veya oyuncu olarak yer aldığı ‘Sis ve Gece’ (2007), ‘O… Çocukları’ (2008), ‘F Tipi Film’ (2012), ‘Yeraltı’ (2012) ve ‘İtirazım Var’ (2014) gibi yapımlarda da sistemin ötekileştirerek suçlu haline getirmeye çalıştığı halk kesimlerinin sözünü sinemaya taşıdı.
2011’de Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku’ndan İstanbul milletvekili seçildi.
2013-15 arasındaki “çözüm süreci”nde İmralı Heyeti’nde görev aldı. İmralı, TBMM ve Kandil arasındaki yoğun ve bir o kadar da riskli “çözüm süreci”nin bir “barış süreci” olması için kendine has üslubuyla emek verdi. “Barışın vekili” oldu.
2013 yılı Türkiye tarihi açısından bir başka önemli gelişmenin yaşandığı bir yıldı. “İleri demokrasi” nutukları atan AKP’nin baskılarına karşı biriken öfke Gezi Parkı’nın bir AVM’ye çevrilmek istenmesine karşı başlayan direnişle patladı. Sabahın köründe parktaki ağaçları sökmeye başlayan iş makinesinin önünde durarak “ben ağaçların da vekiliyim” dedi. Gezi Parkı’ndaki birkaç ağacı korumak için mücadele eden “birkaç çevreci”nin direnişine yapılan saldırı Haziran Ayaklanması’nın başlangıcı oldu.
“Çözüm süreci”nin başlaması, Gezi Direnişi ve Haziran Ayaklanması, 7 Haziran’da HDP’nin seçim zaferi… Birleşerek kitleselleşen sol dalganın önü, önce “çözüm süreci” “buzdolabına kaldırılarak”, ardından da 2016 Temmuz Darbesi oyunuyla kesildi.
Önder’de 6 Aralık 2018’de ‘terör propagandası yapmak’ suçlamasıyla tutuklandı, 4 Ekim 2019’da serbest bırakıldı.Sinemaya ve edebiyata dönme planları yapan Öndar’i yine barış umudu, ağır sağlık sorunlarına rağmen, siyasete, diplomasinin dar koridorlarında koşturmaya sevk etti. 12 yıl aradan sonra, bir kez daha, Kürt halk önderi Abdullah Öcalan’ın “barış çağrısı”nı 27 Şubat’ta Önder’în sesinden dinledik.
Şimdi Sırrı Süreyya Önder’i uğurlarken elbette ilk söylenmesi gereken bütün bu emekleri için ona minnettar olduğumuzdur. Bütün bunlar yaşanırken esprisine gülen ama öfkesine, umuduna katılmayanların riyakarlığını asla unutmamak gerekir. Sırrı’nın dili, üslubu karıldığı bu toprakların ekinidir. Güçlüdür, çünkü gerçekçidir. “O Ermeni’yi dövdürtmeyecektik” derken, “Afedersiniz Türk’üm” diyebilmesidir, bu güç. “Cumhuriyet’in kazanımları” diye fetişleştirilerek nizamın süremesini isteyenlere karşı “Ben bu Cumhuriyet’in ne hayrını görmüşüm! Konya’daki yoksul köylüye ne faydası olmuş? Zonguldak’taki işçiye ne faydası olmuş? Diyarbekir’deki Kürt’e ne faydası olmuş?” sorusudur bu güç. “Kendini hiç gülmeden anlatanların da, çok gülüp hiçbir şey anlatmayanların da çağındayız” sözüdür, yüzünden hiç eksik etmediği tebessümün şifresi.
Sırrı’nın sözünün gücüne malik olmak herkese nasip olmaz. Fakat barış ve demokrasi için mücadele ederek o güçten nasiplenebiliriz, o gücü daha da büyütebiliriz. Büyütmeliyiz de.