
■ Politika’dan Yorum
15-16 Haziran Şanlı İşçi Direnişi’nin yıl dönümü çeşitli etkinliklerle kutlanıyor. Döneme ilişkin belgesel filimler gösteriliyor, paneller, konferanslar düzenleniyor. Bunların tümü çok değerli çabalar. Emeği geçenleri kutluyoruz.
Gezi Direnişi de Haziran Direnişi adıyla tarihe geçti. Ancak saman alevi gibi söndü. Bunun nedenlerini 15-16 Haziran ile arasındaki farkları, yeni toplumsal koşullarda bu tür şanlı direnişlerin niteliklerini doğru analiz etmemiz gerekiyor.
15-16 Haziran 1970, anti-emperyalist savaşımın uluslararası alanda gündem olduğu, sınıf hareketlerinin yükseldiği, Türkiye’de de buna paralel olarak sınıf savaşımının yükselmeye başladığı yıl idi. İşçi sınıfı sendikal örgütlülük alanında devrimci adımlar atıyor ve hükümet bunu engellemeye çalışıyordu. İşçi sınıfının şanlı direnişi bu planları bozdu. 15-16 Haziran ruhu daha sonra 1 Mayıs yasaklarının kırılması, DGM Direnişinin hükümete geri adım attırması ve MESS Grevlerinin ülkede yarattığı etki ile sürdü.
Bugün işçi sınıfının sendikal ve siyasal örgütlenmesinde ciddi zaaflar mevcut. Aynı zamanda neo-liberal siyaset ve ekonominin etkileri işçi sınıfının niteliğinde, sınıf bilincinde, savaşım azminde değişiklikler yarattı. Yeni durumun doğru analiz edilip sınıf savaşımını tekrar yükseltme yollarının tartışmaları uzun yıllardır sürüyor. Verili koşullarda işçi sınıfının, ezilen ve sömürülen diğer emekçi kesimler, yeni gelişen kadın, gençlik ve ekoloji hareketleri ile birlikte toplumun ezilen ve sömürülen kesimlerini kapsayan en geniş kesimleri ile birlikte mücadeleyi yükseltmenin koşulları olgunlaşmaktadır. Bunu programatik duruma yükselten komünistler bir yandan işçi sınıfı içinde örgütlenirken, diğer yandan toplumun en geniş halk kesimlerini de bu mücadeleye katmanın yol ve yöntemlerini üretiyorlar. Her mahallenin, her semtin, her ilçenin demokratik halk meclisleri üzerinden öz örgütlenmelerini geliştirme çabası bunun ürünüdür.
Bir yandan fabrikalarda, tersanelerde, limanlarda, maden ocaklarında klasik örgütlenmeyi iğneyle kuyu kazar gibi sürdürürken, diğer yandan yeni teknolojinin uygulandığı işyerlerinde, bürolarda, üniversitelerde örgütleniyorlar. Bu çalışmaları işsizler, emekliler, kadınlar, çevre hareketi, köylerde gelişen direnişler ile birleştirmek gündemi belirliyor. Böylece milyonların, on milyonların direnişi hazırlanabilir ve ülkede barış, demokrasi, özgürlük ve sosyalizm konusunda yeni mevziiler kazanılabilir.
Kürt halkının ulusal haklarını elde etmek için verdiği mücadelede ulaştığı duyarlılık ve yığınsallık nasıl ki bir halk örgütlenmesine dönüşmüş ise ülkenin bütününde de aynı etkiyi, niceliği ve niteliği yakalayacak bir örgütlenme ve halk hareketi yaratmak mümkündür. İşçi sınıfının bu mücadelede oynayacağı rol de belirleyici olacaktır. Hatırlarsak Gezi Direnişinin en büyük zaafı işçi sınıfı mücadelesi ile olan kopukluğu ve dolayısıyla işçi sınıfının örgütsüzlüğünden kaynaklanan zaaflar idi.
15-16 Haziran Şanlı İşçi Direnişinin yıl dönümünde bu düşünceler ve bilinçle ilerlersek kazanan yine biz olacağız.
15-16 Haziran bir nostalji değil günümüz mücadelelerine ilham veren gerçektir.